14 Aralık 2009 Pazartesi

Patolojik bir kahkaha



Sonrası video kayıtları ve fotoğraflar. Kendimi dans ederken görüyorum. Hatırladığım ses ve ışıklar ve çarptığım insanlar. Sürekli konuşuyorum. Noah klanını toplamış şiirsel bir vaaz verirken ben huzuru bozuyorum. Herkes uçmuş olmasına rağmen Noah’ı dinliyor kendilerinden geçiyorlar.
Noah bizim şamanımız.
Hepimizin ruhunu süpürüp birleştiriyor.
Vücudumuza giren kimyasallar algılarımızı değiştiriyor. Beynimiz alıştığı haberleşme sistemini terk ediyor. Prionlar kuvvetleniyor. Belirsiz ve ölümsüz oluyoruz. Hepsi eğitilerek, perdeyi kaldırmayı unuttuğumuz için. Hepsi eğitilerek sakatlandığımız için. Bu yüzden bitkilere ihtiyaç var, dumana ihtiyaç var.
Meraklılarla kendini kaptıranları ayırmak gerekir. Academy of art gecemize turist gibi katılıyor. Bizden yararlanmak istiyorlar. Fakat kendilerini vermeden.
İçinizde sesler duyuyorsunuz. Görüntüler başkalaşıyor. Noah’ta yerli kanı olmalı. Sanki hepimiz “uluma”yı dinliyoruz. Çoğumuz içeceklerle ilgiliyizdir. Çoğumuz kahkahalarla ve güzel bir kızın iri göğüsleriyle. Burada her şey diriliyor. Burada size ruhunuzu çağırmanız için bir fırsat sunuluyor. Etinizden ayrılmayan ruhunuz. Noah, Walt Whitman’ı anlatıyor. Otopside sağlam tek organı beyniydi diğerleri iflas etmişti. İç savaşta kendini yaralı askerlere adamış ama tüberküloz kapmıştı. Whitman şöyle der diyor Noah: “ter kokum duadan güzeldir” tahmin edersiniz yüzünü buruşturanların sayısı hiç de az değil. Ruhumuz etimizle bütün olduğundan ısırıyoruz bir başkasının dudaklarını. “ısırmam havlamamdan fenadır”
Noah bana bir şey öğretmiyor zihnimde bir deneyimi uyandırıyor.
Noah bir şaman, o bizim aracımız.
Tütsülü kafalarla kendimizi müziğe bırakıyoruz. Ses sistemine bağlanmış iki macbook’un başında iki kafayı yemiş tip var.
Telefonda toplasan 19 kelime kadar. Bazı geceler yanınızdakini uzaylılar kaçırıyor ve yerine bir başkasını bırakıyor. Allahın belası götten bacaklı uzaylılar. Sümük gibi elleriyle size de dokunuyorlar ve ürperiyorsunuz. 19 kelime ile bana özetliyor. 19 kelimelik bildiri. Konuşma değil.
Birini terk edecekseniz en azından ona gerçek nedenini söyleyecek kadar nazik olun. Neyi kast ettiğimi biliyorsun! Aşağılık bir hikaye anlatmayın ya da ‘kendinize bile açıklayamadığınız bazı duyguların baskısı’ndan bahsetmeyin. Başka birine aşıksanız bilmek istiyoruz. O götün kim olduğunu da. Varsa bir resmi lütfen. Yakın bir arkadaşımızsa yeterince mermi lütfen. Bir balta lütfen. Hepinizi lime lime edeceğim. Uçmuş grubumuzla and içiyoruz. Noah: “ ne olmam gerekirse o olurum diyor” “ben ben’im” diyor.
Bir gün kendi ellerimle gırtlağıma sarılacağım ve olmam gereken şey için kendimi yok edeceğim.
Üzülüp acıyor, nazik oluyor bana. 19 kelimelik nezaket gösterisi. Isırmam havlamamdan fenadır. Şimdi siktir git. Size bağırmamıza izin verin. Çünkü ihanet ediyorsunuz. Çünkü adımlarınızı değiştiriyorsunuz. Çünkü bizi yanlış ayakta yakalayıp belimizi kırıyorsunuz. Peri tozumuzu süpürüp pencereden bırakıyorsunuz. Kıçımızdaki tekme derin bir tünel açıyor filmde dediği gibi : “öyle bir tünel ki trafik polisine ihtiyaç var”
Gözlerini devirip abarttığımı söyleyecek allahın belası ruh emici.
Sadece bir kaç hafta. Arıyorum. Şimdi konuşamıyor. Çünkü yanında kafasını baltayla ikiye ayıracağım bir herif duruyor değil mi? Sakin olmaya davet ediliyorum. Bu yaptığım sadece daha büyük bir hayal kırıklığına neden oluyormuş. Umrumda mı? Ben bu değilmişim. Burada patolojik bir kahkaha attığımı tahmin edersiniz. Sen bu musun peki? Bizimle karşılaşacak cesareti gösterin en azından. Noah: “köpekler ise dışarı atılacaktır” diyor. Telefonun ucunda inleyen köpek benim aslında. Ne konuda hakkınızı aradığınızı bile bilmiyorsunuz. İşlenen soğukkanlı cinayet sinirinizi bozuyor. Herkese bir parça anlatıp Leah’nın meraklı kollarına dönüyorum. Ona “ben eve dönemeyeceğim” diyorum. Ne demek istediğimi hemen anladığını irileşen gözlerinde görüyorum.

8 Aralık 2009 Salı

Nuh'un Partisi



"Don't you love me?" John Wellington



Onlara işimi anlattım. Kendimizden bahsetmenin en eğlenceli şey olduğunu sanıyoruz ya ondan galiba. Tamam öyleyse bu ilginizi çekecek. Biriyle tanışmalıyım. Onunla ilgilenip aklımdakileri unutmalıyım. Hadi tanışalım. Biz paranızı nasıl harcamayı tercih ettiğinize bakarız. Bir topluluk olarak sizi parçalar ve eğilimlerinizi not ederiz. Sizi soyutlaştırıp bir grubun içine dahil ederiz. Siz B tipi tüketici grubundasınız. Siz taksideyken taksimetreyi kontrol eden insanlar yığınının bir parçasısınız. Siz kasada kredi kartınızın sorun çıkartmaması için dua edenler yığınının sessiz bir parçasısınız. Sıradan hissettirmek istemezdim fakat daima sizi anlatan bir üst başlık vardır.
Biricik olmadığınızı söylemek istemem ama bana oturma odanızın fotoğrafını gönderin ve bendeki yüzlercesiyle karşılaştırmama izin verin ve aman allahım siz başkasının evinde oturuyorsunuz.
Ben soruları hazırlarım. Soruları hazırlamaya bayılırım. Soruları birbirinden uzaklaştırdıkça asıl cevap yaklaşır.
Yanlış sorular: Ürünümüzden memnun kaldınız mı?
Başka bir markayı tercih eder miydiniz?
Tanrım biri sizi terk ederken ona sormak isteyeceğiniz türden her sorunun cevabı yanlıştır.
İnsanın eğilimleri o anın ruhundan etkilenir.
Doğru cevap için yanlış bilgiler verin.
Sorularınız merak değil yönlendirme içermeli çünkü birbiriyle çelişen yönlendirmeler onun yalan söyleme tarzı hakkında bilgi verir.
Yalan söyleme tarzımız yaşam tarzımızdır.
Binlerce insanı tek bir insana dönüştürürüz inanın bu mümkün.
Bugün her zaman olduğundan daha çok mümkün.
İnsanlara ne istediklerini söylemeniz gerekir. Bunu istiyorsunuz.
Bunu istemelisiniz. Bir ürünü simgelerle donatın bırakın bilinçaltlarına aksın. Bunlar sır değil ama işe yarar. İneği sağmak sır değildir ama inanın işe yarar.
Bu sırada flaşlar patlıyor. Küçük sınıfım poz vermeye başlıyor.
Yanlış soru: O şu anda ne yapıyor?
İlgilenmiyor olmam gerekirdi. Çünkü benimle değilse başkasıyladır.
Çünkü yalnız kalmak için terk etmedi beni.
Çünkü sürtüğün azgın bir iştahı var bu artık onunla olmadığınızda sizi gerçekten korkutur.
Doymayı bekliyor.
Yanlış soru: peki o halde neden beni sevdiğini söyledi?
Dikilmiş bir penisle konuşamazsınız. Ya da hadi deneyin. Ne anlatabilirsiniz?
Birinin yerini diğeri doldurur. Vurgu 'doldurur' kelimesinde.
Bencil sürtük şu anda beslenme saatinde.
Geçmişimiz oluşum halinde sevgili fıstıklar. Gözlüğümü çıkarıp sizi uçurmama izin verin. Hala ilginçken.
Sonunda uçan bir adamın bile varlığı sinirinizi bozabilir. Rüzgardan şikayet edersiniz. Ne yazık ki beni açmanıza izin vermeyeceğim.
Yalnız kalıp evin içinde "hassiktir" "hassiktir" diye dolaştığım anı anlatmamı da ister misiniz?
Yanlış soru: Beni terk edecek misin?
Yanlış dilek: Beni bırakma
Kendimize inanmaya programlanmışız. Birinin hayatını mahvedebiliriz. Yüzlerce kişiyi öldürmek umrumuzda bile olmayabilir. Fakat aniden frene basıp bir kirpinin hayatını kurtarırız. Kirpinin bağırsaklarını götünden çıkartmamak bir anda önemli olur. Bu bizi merhametli yapar. Ben iyi biriyim. Hayır götün tekisin. Bu o kadar açık ki!
Gerçeği ve gerçekle birlikte kendimizi üretiyoruz. İlkeleri olan bir puşt oluyoruz. Bakın azgın yavrularım, hani bazı sabahlar iç sızısıyla karışık bir huzurla uyanırsınız ya bu, artık hormonların geri dönüşümüdür sadece. Sen yine aynı kaltaksın.
Ben aynı puştum. Sana her şeyi söyler ve senden her şeyi alırken zevkten ürperirim.
Burada küçük sınıfımla fotoğraf çektiriyorum.
Umudum giderek azalıyor tam bu anda beni kurtarmasını beklediğimi fark ediyorum.
Aynı cümlelerle beni kurtarmıştı. Yazılışı ve söylenişi aynı.
Başlatan şey yok eden şeye de dönüşebiliyor.
Düşünceleriniz bir meslek hastalığı gibi. Başka bir disiplinin diliyle anlatınca sikişmek arzunun nesneye uyguladığı basıncın artıp hacminin genişlemesi olarak ifade edilebiliyor. Bana academy of arts'da okuduklarını söylüyorlar.
Kendini sürekli tekrarlayan bir telefon konuşması enstelasyonu öneriyorum.
Suda eriyen aspirinlerle ilgili bir video öneriyorum.
Bu sırada aldığım şeyler içimde birer birer patlıyor. Sana karıştırma demiştim der gibi bakacak Noah. Siktir et der gibi bakacak ona Hakan.
Leah'yı arıyorum, onun bir köşeye çekildiğini ve sıkıldığını düşünüyorum.
Bok karı gayet güzel eğleniyor. Onu gözlerini kapatmış, sarsılarak ve titreyerek dans ederken ve elleriyle boşluğu okşarken buluyorum. Boşluğun yerini alıyorum hemen. Bana çok iyi olduğunu söylüyor. Terlemiş ve bana baktığından emin değilim. Birazdan onun gibi olacağım. Bana öncülük ediyor. Beni kimse kurtarmayacak. Ben de kendimi kurtarmayacağım.
Ben kendini kurtaramayan insanlar grubundanım. Ben daha kötüsü bir başkasının, hayatını mahvetmesine izin verenler grubundanım. Buraya bakıyorum ve aslında en fazla 5-6 kişiyiz. 5-6 grup. Bazen bir kişi birden fazla grupta. Her hayvandan bir çift yeterli.
Yanlış soru: Beni sevmen için ne yapamam gerekiyor?
Yanlış soru: Fikrini değiştirmenin bir yolu yok mu?

4 Aralık 2009 Cuma

Savunma 2


Thom Yorke-Eraser


Hepsi nasıl bir satış yaptığınızla ilgili. İyi bir sunum her şeyi çözer her şeyi kabul ettirir. Kim olduğumun önemi kalmaz böylece. Kime dönüşeceğim, ihtiyaç halinde kim olacağım önemlidir. Boş bir kartvizit uzatırım ne olmam gerekiyorsa onu yazarlar. Tümüyle açık ve eklenebilir. Ben bir fikirden ibaretim. Ben yüzüm değilim ya da sesim değilim, bitirdiğim okul beni oluşturmaz. Artık uzmanlığın sonuna gelindi. Kimse o en derindeki bilgiyi aramıyor çünkü orada öyle bir şey olmadığını artık herkes biliyor. Ben ana-babamın doğaçlamasıyım. Ben kendimin doğaçlamasıyım. Bugün portakal suyu içecek vakti buldum ve birine yol verdim. Bugün iyi göründüğümü herkes biliyor. Bugün birini beğenip gizlice alt dudağımı ısırdım. İçimden bir ses çıkardım. Ben heyecanlanan ve çığlık çığlığa yaşayan bir fikirler bulutuyum. Ben kendi dengemi kuruyorum. Tekrarları sevenler için doğru seçenek değilim. Lütfen zahmet etmesinler. Yöntemlere inanırım kafamı bunlarla doldurdum ödevler verdim ve başarılı oldum. Fakat kuralsız çözümlerin gücünden de haberdarım. Alıntıyı değil kendim denemeyi tercih ederim. Hepsi nasıl bir sahne kurguladığınızla ilgili. Kendimi sunar ardından son ana kadar ortalıklarda görünmem. Kapanış güçlüdür. Onları bir fikre inandırırım. Onları yükseltirim. Yan yana düşünülemeyen şeyleri bir araya getirin. Hepsi bununla ilgili. Ellerimi ceplerine uzatır ve katıldıkları hayalin bedelini onlardan alırım. Doğaçlama performansla katı bir takvime ikna ederim onları. Fakat buradaki trajediyi anlamakta güçlük çekiyorum. Hepimiz aklı başında insanlarız. Ben yaşadığım her şeye dışarıdan baktım ve ondan uzaklaşmaya başladım. Biraz büyümeli ve yaptığımızın saçma olduğunu ikimiz de görmeliydik. Ben gördüğüm için suçlu oluyorum öyle mi? Onun diliyle konuşacak olursak o nasıl masal bitince fareye dönüştüyse (amacı ne acındırmak mı kendini?) ben de pis bir şıllığa dönüşmüştüm. Keşke böyle olmasa, kimse bunun olacağını düşünerek başlamaz. Ben de öyle düşünmedim. Kendimi onun uzağında bir hayat yaşarken düşünemedim. Fakat aşk da insanlar gibi doğuyor büyüyor ölüyor. Bazı aşklarımız yaşlılık hastalığına tutuluyor erkenden yok oluyor. Bizimki karmakarışıktı. Buna 'güzel', 'olağanüstü' 'inanılmaz' filan diyorduk. Karmaşayı, tuhaflığı nasıl açıklamak istediğinle ilgili. Daha da büyük laflar etmek gerekirse yani ne bileyim yıldızlar bile ölüyor sonunda bu onların bir zamanlar ışıldadığı gerçeğini değiştirmez. Ki pek çok klişeye konu olmasına rağmen değinmeden edemeyeceğim gördüğümüz pek çok yıldız çoktan ölüp gitmiştir. Hayalleriyle fazla meşgul oluyor yaşaması gerektiğini unutuyor. Bizim birlikte olmamız diye bir ihtimal yoktu. Tamam zırvaladığımı kabul ediyorum pek çok kez onu tam tersine ikna etmeye çalıştım. Fakat ne olup bittiğine bakmak için nasıl desem hani kız arkadaşınızın kıçına bakmak için biraz yavaşlayıp sizi geçmesine izin verirsiniz ya onun gibi. Aynı hızla ilerlemeyince kendimi bir başka yerde buldum. Yaptığı şey etrafımda koşup kendini yormak beni üşütmek.
Ben kötü biri mi oluyorum?
Hayır.
Bu iyi ve kötünün ötesinde. Kendi içine çöküp ne var ne yok hepsini yok etmezse bunu onun da anlayacağını sanıyorum.
Kendimi koruyorum işte. Böyle iyiyim. Hepimiz başkalarına olduğumuzdan çok daha fazla kendimize sadığız. Onun yanında fikrim değişebilir bilemiyorum kokusu beni etkiler bunu istemiyorum.
Zaman kaybetmek istemiyorum. Daha çok zaman kazanmak için şimdi bir kısmını öldürüyorum.
Güldüğümde bu gerçek.
Uyanıyorum ve doğru yolda olduğumu biliyorum.
Çevremi arkadaşlar ve onların arkadaşları kuşatıyor. Gürültünün içinde kendi eksikliğinizi unutabilirsiniz.
Benim eksiğim yok.
Gerçekten güzel olduğumu görebiliyorum.
Hangi gerçeği istediğime karar veriyorum. Kırılacak bir şey yok bunda.
İnandıkça kurtuluyorum.
Sadece içimden bir tekrar geçiyor tam bu değil ama tercüme etmek gerekirse 'mutsuz olamayacak kadar güzelsin' diyor.
İyi bir partiyi tercih ederim vicdan azabının yerine
Vedalaşmanın yerine karaokeyi tercih ederim.
Hüzünlü bir cinsel hatıra yerine henüz tadılmış bir ilk dokunuşu tercih ederim.
Birini yaşamınıza almak zordur ama yapabilirsiniz. O benim yaşamımdaydı.
Birini yaşamınızdan çıkartmak zordur ama yapabilirsiniz.
Yaşamımızı değiştirdiğini sandığınız pek çok şarkıyı MP3'ünüzden sildiniz biliyorsunuz.
Hiçbir şey sonsuza kadar acı vermediği gibi hiçbir şey sonsuza kadar arzu edilir olamaz.
Çabalarımız gülünç olabilir saçımı ilk kestirdiğimde korkunç görünüyordum şimdi ise harikayım. Gördüklerimizin, kokladılarımızın, tattıklarımızın bir fikir olduğunu şimdi anlıyorum. İçimde olması mucizeyle ilgili bir fikirdi bunu yaratmış ve sahneye uygun davranmıştım. Bu benim fikrim ve yeniden söyleyeceğim. Bizi en çok kutsallık kirletir Tanrı vardır dersen kutsadığın her şeye hakaret etmiş olursun.
Biz efsanevi bir raslantıydık ama koşullar bazı organları köreltir. (onları değil canım alemsiniz)
Uyum sağlayabiliyorum. Evet şimdi ne yapıyoruz diyebiliyorum. Telefonu elime alabiliyorum. Eğer eski bir duyguyu bize nesneler taşıyorsa ben onlardan kurtulabiliyorum.
Boşluğun yerine gürültüyü koyun.
Karnınız gurulduyorsa konuşup durun, gülün. Kimse duymayacak. kimse, aaa acıkmışsın demeyecek.
Ben vahşi değilim ya da duygusuzluğu önermiyorum. Duygular gerçek nedenleri olmadan sadece kelimedir diyorum.
Üzgünüm'ün yerine mutluyum'u koy. Bu osuruktan bir iyimserlik ya da bilirsiniz 'bilek sporu' yapmak değil.
Başkasını beklemeyin ve kendinizi kurtarmak için elinize ilk çiviyi siz çakın.
Tehlike anında gözlerinizi kapatıp başınızı sallayın.
Ve gülümseyip poz verin.

2 Aralık 2009 Çarşamba

Hava Yastığı

Thom Yorke-atoms for peace


Kötü bir rüya gördüm gülmese anlatırım, gülecek, hatırlamıyorum, anlatmaya başlasam unuttuğumu anlayacağım. Bana sarılır. Sevgili kolların tesellisi. Öncesiyle ya da şimdiyle ilgili değil gelecekle ilgili bir kucaklama. Bu anı hatırlayacağımı söylerim. Ben düşünürüm, aklımdan geçiririm ama o gözlerini aralayıp konuşur. Ben asla öyle ifade edemezdim. Bana güler ve ona hayran oluşum şimdi rahatsız etmez. Bana dokunur ve neden sevişmediğimizi sorar. Bir hava yastığı gibi hızla şişerim. Aklımdan geçirdiğim kötü şeyler yüzünden büyük pişmanlık duyarım aklımızı oynattığımız uzun sevişmenin sonunda bana korunması gereken bir varlıkmışım gibi bakarken. Tam da öyle der. Aklını okuyabilirim tek düşüncesi ben olduğumda. Yanılgılarım onu mutlu eder şimdi. Hatalarımdan zevk alır şimdi. Utançlarımı öyle yorumlar ki hep utanç duyacağım şeyler yapmak isterim. Ben de korkmam. Kör oluyoruz der sonra. Kesildiniz kaburgalarınız açıldı ve kalbinize iğnesini batırıyor. Bu bildiğimiz ışıksız körlük değil, karanlığa gömülmüyoruz, ışığa boğuluyoruz. Kağıdın üstünde bir kaç ıslak fırça darbesi yorumlanacak bir kaç iz. İzlenimler yağıyor derim. Aramızda hiçbir şey kalmayana kadar yaklaşırız. Yapışana kadar. Tanrım! Burada öylesine gerçeğim ki. Korkarım. Hiçbir şüphesi yok. Kendimi boşuna üzdüm. Ben delirmişim, ben üşütmüş olmalıymışım, bu geçmiş ya da şimdinin ötesiymiş. Bu emin olabileceğimiz tek gerçekmiş.

Kollarından ayrıldığımda Leah'nın da ağladığını görüyorum. İçini parçalıyorum. Sanırım sevişseydik daha çok bağlanmayacaktı. Kendimi bok gibi hissediyorum.
Leah, korktuğumu da söylemiş miydim?
Beni o kadar çok sevdi ki artık istemediğimde kurtulabilecek miydim?
Artık ondan bir şey isteyemeyeceğim kadar çok kendini bana verdiğinde, işte olan da buydu zaten onu nasıl geride bırakacaktım?
Leah, onun deli olduğundan şüphelendiğimi de söylemiş miydim?
Bana bağlanıp hayatımı yok edecekti.
Ben aptal ve şımarık bir götüm. Bunu da eklemiş miydim?
Bu kadar sevdiği için onu küçümsemiştim. Doğru anlatabiliyor muyum?
Benim için üzülmeden önce iyice anlamaya çalış.
Bana bağlanmadan, bana içini açmadan, herkesten bir bok varmış gibi kaçırdığın ruhunu açmadan önce iyice düşün.
Beni seviyordu hep sevecekti, sevmek zorundaydı öyle görünüyordu o zaman artık tamamdı. Onunla işim bitmişti. Sizi annemle tanıştırayım.
Leah, kısa bir süre sadece bir an! Korkudan, artık o olmadan yaşamanın bir yolunu bulamam diye tıpkı onun benimle savaştığı gibi içinde, ben de onunla savaştım.
İkiyüzlü, yalancı bir kaltak bulmaya çalıştım onda.
Ne ararsan onu buluyorsun.
Kendimi suçluyor gibi yapmam lazım. Adalet duygumu beslemem lazım.
Büyü bozulunca artık bir fareyim. Islak, tüyleri diken diken bir fare.
Büyü bozulunca yüzyıldır uyuyan kaltak uyanıyor.
Büyü bozulunca dans eden ayaklar duruyor.
Büyü bozulunca sesim farenin çığlıkları.
Mızmızlanıp dururken sana üzülerek siktir git diyorum.
Öfkelenip bunu benim yapmamı istemişti. Birbirimizi avlamaya çalışıyorduk artık demek ki.
Kendini kandırmak zor değil nereye dokunacağını bil yeter. Açılan boşluğu gürültüyle doldur. Birazdan yapacağım gibi. Diğerleri gelince. Arabalar dolusu insan ellerinde içkilerle, pizza kutularıyla, sigaralarla, haplarla, enerji içecekleriyle, amfiyle, iki elektro bir bas gitarla, zillerle, mikrofonlar ve karaoke cdleriyle gelince mutlu fotoğraflar çektireceğiz. Üstümüzdekileri çıkarıp, daha çok teşhir edip, bedenlerimizi ve onlara bulaşan izleri göstereceğiz. Dillerimizi çıkarıp, kaşlarımızı çatıp ellerimizle işaretler yapıp poz vereceğiz. Göz kırpıp yakışıklı olacağız. Sert bakıp siyah askılı elbisemizden beliren göğüslerimizle seksi olacağız. Bir koltuğa üst üste yığılıp poz vereceğiz. Bir anda ciddileşen adamlar göreceğiz, her fotoğrafta aynı pozu verebilen insanlara tanık olacağız, fotoğraflarına benzemeyen daha yaşlı daha çirkin daha yamuk çıkan insanları göreceğiz. Gözlerimiz kapalı çıkacak. Konuşurken çekecekler. Videolar çekeceğiz uçtuğumuzda. Sebepsiz yere gülen insanlar göreceğiz bir modern baş yapıt olacak bu. Kendini kaybedip şarkı söyleyen salaklar göreceğiz. Hoş göremeyeceğimiz aptallar, sik kafalı gerizekalılar olacak. Bize yapışacak ve bizi öpmeye ellemeye çalışacaklar. Kiminle yatabileceğimize şöyle bir bakacağız. Kime verirdik düşüneceğiz. Aklımızdan kovmadan önce bir kaç kişiyi hayal edeceğiz. Sürekli yanak yanağa verip fotoğraf çektirdiğimiz kız mesela? Arkadaşlarınızın size ayarlamaya çalıştığı şu siki pantolonundan fırlamak üzere olan herife ne dersiniz? Gözünüz sürekli kayıyor olmasa ne kadar hoş biri olduğunu fark edebilirdiniz. Buna ihtiyacımız olacak bu heyecan olmadan yaşayamayız. Güzel bir fotoğrafımız olmalı bakıp beğendiklerimize benzemeli görüntümüzü dolaştırıyoruz, suretimiz, temsillerimiz iletişim kuruyor. "Ben güzelim." "Ben hazırım." "İstersen yaparız." "Ben sadece takılıyorum." "Orda dur." "Seni küçük amcık." "Belayı seviyorsan gel ve bulaş." En çok da "Buraya ait değilim" demeye çalışan duyarlı abazalar. Burayı penisler ve vajinalar gezegeni gibi görmek istiyorsanız hiç durmayın. Bana bir içki doldurur musun? Kadehini sıkıca kavrayın ve içine ne istiyorsa yavaşça doldurun.
Bunlar başlamadan önce arzulanabilir görünmem lazım. Yeni saçlarım ve yeni kıyafetlerimle hazır olmalıyım. Bir tavırda karar kılmalı sonra uçtukça onu aşmalıyım.
Leah giyinmeye gidiyor.
Bir hava yastığı gibi hızla şişiyorum.

29 Kasım 2009 Pazar

Kapanış ayini

Coldplay-Shiver


Hayatımın en zavallı sevişmesi bu. Gerçekten daha kötüsü yok. Hiçbiri bunun yanına yaklaşamaz. İhtiyacım olduğu için mi burdayım? Bu bana iyi gelir diye mi? Onun tam olarak bunu yapıyor olduğuna inandığım için mi? Ondan haber alamadım, tanıdığım hiçbir arkadaşıyla değildi. Allahın belası ne kadar çabuk üstesinden geldi. Düşününce acıdan ikiye katlanıyorum, kafam uyuşuyor. Acı en sikindirik uyuşturucu öyle ki çektiğiniz acıyı engellemiyor. Tüm bu belirsizlik, tüm bu sessizlik başkasıyla olduğuna işaret ediyor. Her şeyi yeni baştan sıraya koyuyorum. Mesajları okuyorum. Gerizekalının tekiyim. Beni çoktan silmiş olmalı. Bana ait herşeyden uzaklaşmış olmalı.
Küçük notlar çöpe. (Zaten berbat bir fikirdi.)
İnce mor bir hırka çöpe.
Üç kar küresi çöpe. (Birini ben yapmıştım. Silikon tabancası, yumurta kabukları-evet aynen öyle- küre, kaide ve ben içine bir batman figürü yerleştirmiştim.-bunun da kötü fikir olduğunu düşünenler vardır- yumurta kabuklarının zarını temizleyin hazır kar taneleri de var bulursanız uğraşmayın. mikserden geçiriyorsunuz filan. figürü kaideye tutturun. kar tanelerini küreye yerleştirin ve kürenin 1/3 oranında gliserin ekleyin. küreyi dolduracak kadar sıcak su. ardından bağlantı noktalarına silikon. hediyeniz hazır.)
Küçük bir Botero heykeli çöpe.
Ve tabii çektirdiğimiz fotoğraflar çöpe.
Ve tabii diş fırçam çöpe.
Ve tabii mesajlar ve e-mailler.
Uninstall. "Bu kişiyi kaldırmak istediğinizden emin misiniz?"
Kesinlikle.
Enter!
Peki başkasını yerleştirmek istediğinize emin misiniz? 'yerleştirme' kelimesine vurgu yaparak canımı acıtıyorum. Eliyle tutup yerleştirir.
Bu şimdi gerçekten oluyor.
Leah saçlarımı kesebileceğini söylüyor. Bunu gerçekten yapar mısın? diyorum. Çünkü benimle ilgilenmesini gerçekten istiyorum. Saçlarınıza dokunan bir kızla, saçlarına dokunduğunuz bir kızla ilişkiniz hararetleniyor. Ona bir durumdan bir başkasına nasıl geçildiğini hiç anlayamadığımı söylüyorum. Biraz belirsiz, biraz muğlak konuşuyorum. Sadece düşündüklerimi söylemekle ilgilenmiyorum ilginç olmaya çalışıyorum. Beni kurcalası, açsın, çözsün. Çektiğim acıyı abartıp ona bir hafta boyunca kan işedim demek istiyorum. Ne işime yarayacaksa? Hikayemi ilginç buluyor. Şimdi tam o andayız. Her şey ilginç. Leah bokum boncukludur biliyor musun? Aaa öyle mi mutlaka görmeliyim.
Her lafımı çerçeveletecek neredeyse. Ona inanırsam işte bu sefer kesin kan işerim. Halbuki bu onun sırası. Biz birbirimizi yaratmıştık sonra kıyamet günü geldi çattı. Onu gerçekte olmadığı biri olarak gördüm ve bir süre buna kendisi de inandı. Aşkımız bir frankenstein hikayesiydi. Topladık bir araya getirdik. İçinden elektrik geçirdik. Bu kısmı çok güzeldi. Derken buralara kadar kaçmak gerekti. Bu ne çirkin şey böyle.
Bu ne embesil.
Bu ne hantal.
Bu ne iğrenç.
Bu ne kaba.
Korkunç.
İtici.
Sürtük.
Leah gülüyor. Merak etme geçireceğim içinden elektriği. Bu arada saçlarım kucağıma düşüyor. Sadece kısaltmıyor. Biraz şekil de versem iyi edermişim. Değişiklik bana iyi gelirmiş. Aynadan değişikliği kontrol ediyorum. Aynada hayatına devam edecek herifi görüyorum. Hayatının bir kaç yılını daha kaybetmek üzere olan herifle göz göze geliyorum. Hevesi içinde patlamış bir götoğlanı görüyorum. Anlatmaya başlıyorum, dilimi çözüyor, direncimi kırıyor. Ayağınız kırılır ve her ziyaretçiye olayı yeniden anlatırsınız. Bu sonunda özel zevkiniz olur. Kırılan kemiklerin seslerinden bahsedersiniz ve insanlar yüzlerini buruşturur acıyla. Yaptığım tam bu. Acıyı tüm detaylarıyla anlatıp onun bana aynısını yapmayacağından emin olmak istiyorum. Leah yanlış kişi. Bana asla acı veremez, bana bunu yapamaz; çünkü ben yapacağım. Şimdi duvara yazılıyor her anlattığım fakat silinecek ve temizlenecek. Makineyi kulağımın üstüne bastırıp yanları açıyor. Katlar ve geçişler veriyor. Elleri çok marifetli. Bir kadının elleri arasında başka bir kadını anlatıyorum. Saçlarımı yıkadıktan sonra koltuğa yayılıyoruz. Hakan ve Noah diğer kaçıkları toplayıp gelecekler.Her durakta biraz daha içerek ve çoğalarak. Gecikin ibneler. Gecikin de tedaviyi uzatalım. Ben biraz dinlenmeliyim. Ya da yorulmalı. Göreceğiz. Tekilaya ne derim? Hemen getir. Umarım bu sırayla değildir. Umarım anlatmaya başlamaz. Umarım altına yattığı herifleri dinlemek zorunda kalmam. Bu benim seansım olsun. Fakat uçtuktan sonra dinlerim. Her şeyi dinlerim. Hassiktir, bak o zaman olur.
Tanışmamızı anlatıyorum.
İlk görüşmemizi. Bana doğru gelişini ve delirmiş halimizi.
Birbirimize titreyerek ve inanamayarak dokunuşumuzu.
İzlemekle sevişmek arasındaki kararsızlığı.
Detaylar gözlerimi karartıyor. Ağlamaklı halim Leah'nın merhametini arttırıyor.
Benden esirgenen merhamete yaklaşıyorum. Aradığımın biraz azına.
İkimiz için de yeni ve bilinmedik bir şey bu. Gerçekten aşık olduğunuzu anladığınız bir an. En yoğun ıslak dönem. Hiç kurumayan. Onu külodundan kurtardığımda ıslanıp ağırlaşmış bir şeyden kurtardım. Öyle bir sevişirdik ki sevişmek kelimesi ihtiyacımızı karşılamazdı. Biz bir şey uydurmalıydık bu icada. Bunları anlatmıyorum. Bunlar gözlerimin karardığı anlarda hatırladığım şeyler. Bok varmış gibi hatırladığım. Ağzını kulağıma dayayıp fısıldıyor.
Dünyayla bağlantımızı kopardığımızı anlatıyorum. 'Kapanış ayini' diyorum.
Hikayeyi ellerine bırakıyorum. Benim hafızam ve benim kurgum. Benim seçip ayırdıklarım, özellikle öyle değil ama sonuçta öyle. Saflık yanılgımın içinden zorlanarak bulduğum kelimelerle terk edilişime kadar her şeyi suyun içindeki taşlara basarak ilerler gibi-arada sendeleyerek- anlatıyorum.
Leah'nın tepkileri açılan gözleri.
Güzel bir aşk hikayesine hayranlıkla eşlik eden gülümsemesi ve birazdan başlayacak olan berbat ikinci kısma bir hazırlık olan tedirginliği.
İnanmaya en hazır olduğum zamanda söylenen yalanların kesintisiz bir gerçeklik hissine kapılmama neden olduğunu söylerken elime dokunup bizi hızlandırıyor.
Kan dolaşımımın yönü kaçınılmaz şekilde değişiyor. Dokunmaya devam ettikçe kan dolaşımı görünür hale geliyor.
Dilim dişlerinin arasından geçtiği anda ilk kriz başlıyor ve Leah'ya sarılıp dakikalarca ağlıyorum.
Daha fenası olamazdı.
Daha rahatsız edici bir şey olamazdı.
Yavşak gibi salya sümük ağlıyorum ve rahatlamıyorum.

27 Kasım 2009 Cuma

One, two, Freddy's coming for you



"Ateşli bir ruhla yürekler ürettim, onları sadık kılmak istedim, sadık oldular evet! Ama başka aşklar için. Sebatlı olsunlar diye tüm gayretimle emek verdim onlara! Sebatlı oldular, evet! Ama ihanette."


Leah hediye seçmeme yardım ediyor. Evet ilgilen bakalım benimle. Sence o şu anda seni özlüyor mu? diye soruyor. Saate bakıyorum. Saat farkını düşünüyorum. Akşam olmuş olmalı. İşinden çıkmıştır. Ne giydiğini düşünüyorum. Ona elbiselerini giydiriyorum. Ona âşık oluyorum. Ona tapınıyorum. O sadece giyiniyor ben bir mucizeye tanık oluyorum. Mucize mi? Mal gibi konuşuyorum ve asla akıllanmıyorum. Beni tarttı, gizlice ölçtü beni. Ben gözlerimi kapattım o izledi. Kendini ayırdı. Karşıma iradesini dikti. Yavaş yavaş yükseltti. Onu göremeyene kadar.
Onu özlediğimi söyleyeceğim ve sessizlik olacak.
Çok sevdiğimi söyleyeceğim ve sessizlik sürecek.
Onun da beni sevdiğini sandığımı söyleyeceğim ve sessizce başını çevirecek.
İradesi bilenecek.
Kendini toparlayıp, gözlerimin içine bakıp, sessizliği şöyle bozacak 'canım, ben artık sana aşık değilim ve birlikte olmamızı istemiyorum. Ben özlemiyorum.'
En fenası zarif bir sürtüktür.
Leah bir de onun ayakkabılarını giymeyi dene demeye getiriyor. Kendini onun yerine koy, onu tanıyorsun onun gibi düşünmeye çalış.
Leah ondan nefret etmesine rağmen ona saygı duyuyormuş gibi yaparak gözüme girmeye çalışıyor. Fakat Leah'nın tarafından bakarsak aslında tek yaptığı yapmak üzere olduğu şey için kendine gerekli olan iç huzuru sağlamak. Benim üstüme atlamadığını söylemeye çalışıyor kendisine. Ben Leah'nın ayakkabılarıyla on santim daha uzayarak yürüyorum. Düşüncelerim dağılıyor. 'Üstüme atlamak' diye içimden geçirdiğim andan beri onun benim üstüme atladığı zamanları hatırlıyorum ve Leah'ya söylediklerini sürekli tekrarlatmak zorunda kalıyorum. Bana anlayışlı davranıyor. Zarif olduğu kesin ama sürtük mü henüz bilmiyorum. Benimle belirli bir süre birlikte olduktan sonra beni terk edebileceklerini anlıyorlar. Şimdi de sorun bende deyip iyice acıklı hale mi getireceğim? Geceleri kabuslar görüyorum ve uyandığımda onun rahat bir gülümsemeyle uyuduğunu düşünüp öfkeden çıldırıyorum. 'Senin mutlu olduğunu bilmek beni mutlu ediyor, bu bana yeter.'Sikerim yalanını. İstediğim bu değil. Mutlu olmanı ama bunun benim yanımda olmasını istiyorum.
Kar kürelerine bakıyoruz. Onun için alıyorum. Bir kaç tane hediye etmiştim ve almaya devam edeceğimi anlıyorum. Kendimi bir odası kar küreleriyle dolu olan bir kaçık olarak hayal ediyorum. Kendimi bir kar küresine kapatıp ona postalamak istiyorum. Beni alır ve şimdi yaptığı gibi alt üst eder sonra hayranlıkla izlerdi.
Parmağımı direkt akıma dokundurup kendimi kızartsam. Sinüs dalgası dipteyken bir şansınız var. Kendimi şansa bırakmak istiyorum. Havaya uçarken şehir ışıklarının göz kırptığını görürsünüz.
Bana derdi ki: İnsanlara nasıl seviştiğimizi anlatıyorsun ve bunun beni etkilemesini mi bekliyorsun?
Kararlı pislik.
Bunun doğru olduğunu düşünüyor ve vaktimizi harcıyor. Kendini inandırıyor. Kesinlikle doğru olanı yaptım, oh be huzurluyum işte. Normalim sonunda.
Beni normal olmayan her şeyimle sevdiği halde, aramızdaki çılgınlıktan vazgeçmek istemediğini söylediği halde kendini buna inandırıyor.
Ben kendimi umursamadığıma inandıramıyorum. Korkuyla uyanıp filmin büyük bir kısmını kaçırdığımı görüyorum ve aynı filmi dört gündür bitirmeye çalışıyorum, ağlamaya başlıyorum. Halimden utanıyorum. Kendime bunu yapmayacağıma söz veriyorum. Uykuya dalınca onu görüyorum.
Rüyamda bana kötü davranıyor.
Rüyam gerçekten farksız.
Hayatım da bir kabus o zaman.
Kendimi sarsarak uyandırmak istiyorum.
Her zaman koltukta uyanıyorum. Yatağıma gitmek istemiyorum.
Film bitmiş ve televizyon kendiliğinden kapanmış oluyor. Kumanda yerde oluyor.
'Yatağımız' dediğinizde onu efsunlamış oluyorsunuz.
Sevişmelerimiz orada yaşıyor.
Tembel haftasonlarımız orada.
Korkuyla uyanıp, güvenle birbirimize sarıldığımız anlar orada.
Ona bir şeyler anlattığım, okuduğum, uyurken onu izlediğim anlar da öyle.
Birbirimizi kırdığımız bir kaç an, özür dilediğimiz bir kaç an da öyle.
Yatak mozoleye dönüşüyor.
"One, two, Freddy's coming for you"
Yataktan uzak duruyorum.

25 Kasım 2009 Çarşamba

Nuh'un kızkardeşi




Sabah Noah'ın kardeşi geliyor. Leah. Onu ikinci kez görüyorum ve belki dün gecenin etkisinde olduğumdan çok güzel buluyorum. Harikasın güzelim. Noah ikisinin de isimlerinin Bible'dan olduğunu (eh en azından Nuh'u tanıyorum.)annesiyle babasının Brooklyn'de bir topluluğa üye olduklarını anlatıyor. Her hafta telefon edip dünyanın sonu bu kadar yakınken neden Tanrı'ya yönelmediklerini soruyorlarmış. Dünyanın sonu bana hiç uzak gelmiyor. Leah gülüyor. Benimle oynaşıyor. Beni iyi etmek istiyor. Ne de olsa mutsuzluğun tek çaresi mutluluk. Onlara bana dün gece çektirdikleri şeye bağımlı olabileceğimi söylüyorum. Başka bir ülkede uyanmak üzerinizden jet-lagı attıktan sonra bile başınızı ağrıtıyor. Dün gece yediğim bokların da etkisiyle yarı uyanığım ve uyanık olan kısmım ağrıyor. Noah hala anlatıyormuş. Brooklyn kiliseler şehri filan. Kafayı bulup öyle yükselmiş ki Tanrısını özlüyor. Ona birden sikimin anteni deyip hayvan gibi gülmek istiyorum. Tamamen mahvoldum ben sevgili Leah oynaşırken sana da bağlanabilirim. Bize kahvelerimizi getiriyor. Neden bizimle gelmediğini soruyorum. İşlerinin yetişmediğini bugün de çalışacağını söylüyor. Doğru ya iş. Hakan sikicem dırdırınızı diye içeri geliyor. Ben varken türkçe küfür etmek hoşuna gidiyor. Leah'ya bakıp onun Hakanla bir macerası olup olmadığını anlamaya çalışıyorum. Yani belki abisinden önce. Sikilmiş beynim her yerde trajedi arıyor. Bir bok yok sanırım. Ev tren yolunun başladığı noktada. Tren Harlem River üstünden köprüyü geçer. Sonsuza kadar gidersiniz. Tek başıma olmaktan korkuyorum. Gürültü yapmak istiyorum. Beni öğle gezmesine götürün. Gezdirin. Şaşırtın. Ne bileyim yapın bir şey. Central Park'ı teklif ediyorlar. Park dibimizde. Herkes duşa giriyor. Suyun tadı da farklı. Felçli yanım da yavaş yavaş uyanıyor. Ama beni önce alışverişe götürüyorlar, kitapçılara götürüyorlar, hediyelik eşyalara, kar kürelerine bakıyorum. Biraz daha gayret ederlerse neredeyse hatırlamayacağım. Leah yanımızda olduğu sürece hatırlamayacağıma söz veriyorum. Aramızda bir şeyler olabilir mi? Ona bu enkaz halimle haksızlık etmeyi ne çok isterim. Her değeri sorgulamaya başladığınız o berbat aşamadayım. Bunu onlara söylüyorum ve normal hatta sıradan buluyorlar.
Çirkinim diyorum.
Güvenilmezim.
Berbat bir sevgiliyim.
Berbat âşık.
Kokumdan nefret ediyorum. Belki bunu kibarca söyleyemediği için oldu hepsi?
Sesim yüzünden belki? Bilmem ki dilim olamaz mı?
Herkesin götürmek istediği kızı almanın laneti mi?
Lanet beni çirkinleştirdi.
Noah ile Leah bana lanetleri saysınlar. Başına gelecek şeylerden ötürü deliye döneceksin desinler.
En nazik adamın bile gözü dönecek desinler.
Desinler ki kendini köle olarak satılığa çıkaracaksın ama kimse almayacak.
Hep doğmayı bekleyeksin. Seni bir dölyatağından diğerine taşıyacaklar ama doğmayacaksın.
Yaşlı bir pisliğin toplarında gezineceksin.
Yaşamak için kaynağından fışkırmışsın ama yere döküleceksin, boşa gideceksin.
Hiç sahip olmadığımız bir şeyi kaybettiğimizi sanıyoruz. Beni dinlemiyorlar. Ben de sike sürülecek akıl olmadığını düşünüyorlar.
Bu olanlar neydi o zaman? Neden artık birlikte olacağımıza inandık? Büyük bir hikayeden kısa bir alıntıya dönüştüm. Bir başkası için uyarı. Yerimde olmak istemeyecek ve bunun için gizlice yalvaracak biri için uyarı.
Karı üşütmüş falan mıydı diye soruyor Noah. Hakan benimle az konuşuyor bu konuyu. Beni paylaşmışlar. Hakan ve Noah benim iyi polis-kötü polisim. Herşeyi itiraf edene kadar benimle oynayacaklar.
Tabii ki kafayı üşütmüştü. Başta anlamalıydım. Bana herşey için söz verdi. Söyledikten sonra buna nasıl inandığımı merak ediyorum. 'Böyle bir şey asla olmayacak' bunu duydum. Buna eminim. Bana kendimi toparlamam gerektiğini söylüyorlar ama hassiktirin! Toparlamayacağım. Nasıl yapacağımı bilmiyorum. Kimse sonsuza kadar acı çekmez kaçık bir sürtük olduğu fikri üzerinde odaklan.
Onu çok özledim. Bu hiç değişmiyor.
Leah bunlara bozulup uzaklaşır mı diye düşünüyorum. Benim en yakın mutluluk ihtimalim. Hadi aşık adama aşık ol. Onu iyi edebileceğini ona ebelik yapabileceğini hisset. Ona hiç yaşamadığı şeyler yaşat. Hayal kurmaya başlarsınız. Brooklyn'e gelip Tanrı sevdalısı anne-babanla bile tanışır. Mutlu falan olursunuz. Leah havanı alırsın gibi mi bakıyor yoksa çok mu alınganım?
Beni binlerce insanın öldüğü yere götürün ve orada bırakın.
Bırakmıyorlar.