29 Kasım 2009 Pazar

Kapanış ayini

Coldplay-Shiver


Hayatımın en zavallı sevişmesi bu. Gerçekten daha kötüsü yok. Hiçbiri bunun yanına yaklaşamaz. İhtiyacım olduğu için mi burdayım? Bu bana iyi gelir diye mi? Onun tam olarak bunu yapıyor olduğuna inandığım için mi? Ondan haber alamadım, tanıdığım hiçbir arkadaşıyla değildi. Allahın belası ne kadar çabuk üstesinden geldi. Düşününce acıdan ikiye katlanıyorum, kafam uyuşuyor. Acı en sikindirik uyuşturucu öyle ki çektiğiniz acıyı engellemiyor. Tüm bu belirsizlik, tüm bu sessizlik başkasıyla olduğuna işaret ediyor. Her şeyi yeni baştan sıraya koyuyorum. Mesajları okuyorum. Gerizekalının tekiyim. Beni çoktan silmiş olmalı. Bana ait herşeyden uzaklaşmış olmalı.
Küçük notlar çöpe. (Zaten berbat bir fikirdi.)
İnce mor bir hırka çöpe.
Üç kar küresi çöpe. (Birini ben yapmıştım. Silikon tabancası, yumurta kabukları-evet aynen öyle- küre, kaide ve ben içine bir batman figürü yerleştirmiştim.-bunun da kötü fikir olduğunu düşünenler vardır- yumurta kabuklarının zarını temizleyin hazır kar taneleri de var bulursanız uğraşmayın. mikserden geçiriyorsunuz filan. figürü kaideye tutturun. kar tanelerini küreye yerleştirin ve kürenin 1/3 oranında gliserin ekleyin. küreyi dolduracak kadar sıcak su. ardından bağlantı noktalarına silikon. hediyeniz hazır.)
Küçük bir Botero heykeli çöpe.
Ve tabii çektirdiğimiz fotoğraflar çöpe.
Ve tabii diş fırçam çöpe.
Ve tabii mesajlar ve e-mailler.
Uninstall. "Bu kişiyi kaldırmak istediğinizden emin misiniz?"
Kesinlikle.
Enter!
Peki başkasını yerleştirmek istediğinize emin misiniz? 'yerleştirme' kelimesine vurgu yaparak canımı acıtıyorum. Eliyle tutup yerleştirir.
Bu şimdi gerçekten oluyor.
Leah saçlarımı kesebileceğini söylüyor. Bunu gerçekten yapar mısın? diyorum. Çünkü benimle ilgilenmesini gerçekten istiyorum. Saçlarınıza dokunan bir kızla, saçlarına dokunduğunuz bir kızla ilişkiniz hararetleniyor. Ona bir durumdan bir başkasına nasıl geçildiğini hiç anlayamadığımı söylüyorum. Biraz belirsiz, biraz muğlak konuşuyorum. Sadece düşündüklerimi söylemekle ilgilenmiyorum ilginç olmaya çalışıyorum. Beni kurcalası, açsın, çözsün. Çektiğim acıyı abartıp ona bir hafta boyunca kan işedim demek istiyorum. Ne işime yarayacaksa? Hikayemi ilginç buluyor. Şimdi tam o andayız. Her şey ilginç. Leah bokum boncukludur biliyor musun? Aaa öyle mi mutlaka görmeliyim.
Her lafımı çerçeveletecek neredeyse. Ona inanırsam işte bu sefer kesin kan işerim. Halbuki bu onun sırası. Biz birbirimizi yaratmıştık sonra kıyamet günü geldi çattı. Onu gerçekte olmadığı biri olarak gördüm ve bir süre buna kendisi de inandı. Aşkımız bir frankenstein hikayesiydi. Topladık bir araya getirdik. İçinden elektrik geçirdik. Bu kısmı çok güzeldi. Derken buralara kadar kaçmak gerekti. Bu ne çirkin şey böyle.
Bu ne embesil.
Bu ne hantal.
Bu ne iğrenç.
Bu ne kaba.
Korkunç.
İtici.
Sürtük.
Leah gülüyor. Merak etme geçireceğim içinden elektriği. Bu arada saçlarım kucağıma düşüyor. Sadece kısaltmıyor. Biraz şekil de versem iyi edermişim. Değişiklik bana iyi gelirmiş. Aynadan değişikliği kontrol ediyorum. Aynada hayatına devam edecek herifi görüyorum. Hayatının bir kaç yılını daha kaybetmek üzere olan herifle göz göze geliyorum. Hevesi içinde patlamış bir götoğlanı görüyorum. Anlatmaya başlıyorum, dilimi çözüyor, direncimi kırıyor. Ayağınız kırılır ve her ziyaretçiye olayı yeniden anlatırsınız. Bu sonunda özel zevkiniz olur. Kırılan kemiklerin seslerinden bahsedersiniz ve insanlar yüzlerini buruşturur acıyla. Yaptığım tam bu. Acıyı tüm detaylarıyla anlatıp onun bana aynısını yapmayacağından emin olmak istiyorum. Leah yanlış kişi. Bana asla acı veremez, bana bunu yapamaz; çünkü ben yapacağım. Şimdi duvara yazılıyor her anlattığım fakat silinecek ve temizlenecek. Makineyi kulağımın üstüne bastırıp yanları açıyor. Katlar ve geçişler veriyor. Elleri çok marifetli. Bir kadının elleri arasında başka bir kadını anlatıyorum. Saçlarımı yıkadıktan sonra koltuğa yayılıyoruz. Hakan ve Noah diğer kaçıkları toplayıp gelecekler.Her durakta biraz daha içerek ve çoğalarak. Gecikin ibneler. Gecikin de tedaviyi uzatalım. Ben biraz dinlenmeliyim. Ya da yorulmalı. Göreceğiz. Tekilaya ne derim? Hemen getir. Umarım bu sırayla değildir. Umarım anlatmaya başlamaz. Umarım altına yattığı herifleri dinlemek zorunda kalmam. Bu benim seansım olsun. Fakat uçtuktan sonra dinlerim. Her şeyi dinlerim. Hassiktir, bak o zaman olur.
Tanışmamızı anlatıyorum.
İlk görüşmemizi. Bana doğru gelişini ve delirmiş halimizi.
Birbirimize titreyerek ve inanamayarak dokunuşumuzu.
İzlemekle sevişmek arasındaki kararsızlığı.
Detaylar gözlerimi karartıyor. Ağlamaklı halim Leah'nın merhametini arttırıyor.
Benden esirgenen merhamete yaklaşıyorum. Aradığımın biraz azına.
İkimiz için de yeni ve bilinmedik bir şey bu. Gerçekten aşık olduğunuzu anladığınız bir an. En yoğun ıslak dönem. Hiç kurumayan. Onu külodundan kurtardığımda ıslanıp ağırlaşmış bir şeyden kurtardım. Öyle bir sevişirdik ki sevişmek kelimesi ihtiyacımızı karşılamazdı. Biz bir şey uydurmalıydık bu icada. Bunları anlatmıyorum. Bunlar gözlerimin karardığı anlarda hatırladığım şeyler. Bok varmış gibi hatırladığım. Ağzını kulağıma dayayıp fısıldıyor.
Dünyayla bağlantımızı kopardığımızı anlatıyorum. 'Kapanış ayini' diyorum.
Hikayeyi ellerine bırakıyorum. Benim hafızam ve benim kurgum. Benim seçip ayırdıklarım, özellikle öyle değil ama sonuçta öyle. Saflık yanılgımın içinden zorlanarak bulduğum kelimelerle terk edilişime kadar her şeyi suyun içindeki taşlara basarak ilerler gibi-arada sendeleyerek- anlatıyorum.
Leah'nın tepkileri açılan gözleri.
Güzel bir aşk hikayesine hayranlıkla eşlik eden gülümsemesi ve birazdan başlayacak olan berbat ikinci kısma bir hazırlık olan tedirginliği.
İnanmaya en hazır olduğum zamanda söylenen yalanların kesintisiz bir gerçeklik hissine kapılmama neden olduğunu söylerken elime dokunup bizi hızlandırıyor.
Kan dolaşımımın yönü kaçınılmaz şekilde değişiyor. Dokunmaya devam ettikçe kan dolaşımı görünür hale geliyor.
Dilim dişlerinin arasından geçtiği anda ilk kriz başlıyor ve Leah'ya sarılıp dakikalarca ağlıyorum.
Daha fenası olamazdı.
Daha rahatsız edici bir şey olamazdı.
Yavşak gibi salya sümük ağlıyorum ve rahatlamıyorum.

27 Kasım 2009 Cuma

One, two, Freddy's coming for you



"Ateşli bir ruhla yürekler ürettim, onları sadık kılmak istedim, sadık oldular evet! Ama başka aşklar için. Sebatlı olsunlar diye tüm gayretimle emek verdim onlara! Sebatlı oldular, evet! Ama ihanette."


Leah hediye seçmeme yardım ediyor. Evet ilgilen bakalım benimle. Sence o şu anda seni özlüyor mu? diye soruyor. Saate bakıyorum. Saat farkını düşünüyorum. Akşam olmuş olmalı. İşinden çıkmıştır. Ne giydiğini düşünüyorum. Ona elbiselerini giydiriyorum. Ona âşık oluyorum. Ona tapınıyorum. O sadece giyiniyor ben bir mucizeye tanık oluyorum. Mucize mi? Mal gibi konuşuyorum ve asla akıllanmıyorum. Beni tarttı, gizlice ölçtü beni. Ben gözlerimi kapattım o izledi. Kendini ayırdı. Karşıma iradesini dikti. Yavaş yavaş yükseltti. Onu göremeyene kadar.
Onu özlediğimi söyleyeceğim ve sessizlik olacak.
Çok sevdiğimi söyleyeceğim ve sessizlik sürecek.
Onun da beni sevdiğini sandığımı söyleyeceğim ve sessizce başını çevirecek.
İradesi bilenecek.
Kendini toparlayıp, gözlerimin içine bakıp, sessizliği şöyle bozacak 'canım, ben artık sana aşık değilim ve birlikte olmamızı istemiyorum. Ben özlemiyorum.'
En fenası zarif bir sürtüktür.
Leah bir de onun ayakkabılarını giymeyi dene demeye getiriyor. Kendini onun yerine koy, onu tanıyorsun onun gibi düşünmeye çalış.
Leah ondan nefret etmesine rağmen ona saygı duyuyormuş gibi yaparak gözüme girmeye çalışıyor. Fakat Leah'nın tarafından bakarsak aslında tek yaptığı yapmak üzere olduğu şey için kendine gerekli olan iç huzuru sağlamak. Benim üstüme atlamadığını söylemeye çalışıyor kendisine. Ben Leah'nın ayakkabılarıyla on santim daha uzayarak yürüyorum. Düşüncelerim dağılıyor. 'Üstüme atlamak' diye içimden geçirdiğim andan beri onun benim üstüme atladığı zamanları hatırlıyorum ve Leah'ya söylediklerini sürekli tekrarlatmak zorunda kalıyorum. Bana anlayışlı davranıyor. Zarif olduğu kesin ama sürtük mü henüz bilmiyorum. Benimle belirli bir süre birlikte olduktan sonra beni terk edebileceklerini anlıyorlar. Şimdi de sorun bende deyip iyice acıklı hale mi getireceğim? Geceleri kabuslar görüyorum ve uyandığımda onun rahat bir gülümsemeyle uyuduğunu düşünüp öfkeden çıldırıyorum. 'Senin mutlu olduğunu bilmek beni mutlu ediyor, bu bana yeter.'Sikerim yalanını. İstediğim bu değil. Mutlu olmanı ama bunun benim yanımda olmasını istiyorum.
Kar kürelerine bakıyoruz. Onun için alıyorum. Bir kaç tane hediye etmiştim ve almaya devam edeceğimi anlıyorum. Kendimi bir odası kar küreleriyle dolu olan bir kaçık olarak hayal ediyorum. Kendimi bir kar küresine kapatıp ona postalamak istiyorum. Beni alır ve şimdi yaptığı gibi alt üst eder sonra hayranlıkla izlerdi.
Parmağımı direkt akıma dokundurup kendimi kızartsam. Sinüs dalgası dipteyken bir şansınız var. Kendimi şansa bırakmak istiyorum. Havaya uçarken şehir ışıklarının göz kırptığını görürsünüz.
Bana derdi ki: İnsanlara nasıl seviştiğimizi anlatıyorsun ve bunun beni etkilemesini mi bekliyorsun?
Kararlı pislik.
Bunun doğru olduğunu düşünüyor ve vaktimizi harcıyor. Kendini inandırıyor. Kesinlikle doğru olanı yaptım, oh be huzurluyum işte. Normalim sonunda.
Beni normal olmayan her şeyimle sevdiği halde, aramızdaki çılgınlıktan vazgeçmek istemediğini söylediği halde kendini buna inandırıyor.
Ben kendimi umursamadığıma inandıramıyorum. Korkuyla uyanıp filmin büyük bir kısmını kaçırdığımı görüyorum ve aynı filmi dört gündür bitirmeye çalışıyorum, ağlamaya başlıyorum. Halimden utanıyorum. Kendime bunu yapmayacağıma söz veriyorum. Uykuya dalınca onu görüyorum.
Rüyamda bana kötü davranıyor.
Rüyam gerçekten farksız.
Hayatım da bir kabus o zaman.
Kendimi sarsarak uyandırmak istiyorum.
Her zaman koltukta uyanıyorum. Yatağıma gitmek istemiyorum.
Film bitmiş ve televizyon kendiliğinden kapanmış oluyor. Kumanda yerde oluyor.
'Yatağımız' dediğinizde onu efsunlamış oluyorsunuz.
Sevişmelerimiz orada yaşıyor.
Tembel haftasonlarımız orada.
Korkuyla uyanıp, güvenle birbirimize sarıldığımız anlar orada.
Ona bir şeyler anlattığım, okuduğum, uyurken onu izlediğim anlar da öyle.
Birbirimizi kırdığımız bir kaç an, özür dilediğimiz bir kaç an da öyle.
Yatak mozoleye dönüşüyor.
"One, two, Freddy's coming for you"
Yataktan uzak duruyorum.

25 Kasım 2009 Çarşamba

Nuh'un kızkardeşi




Sabah Noah'ın kardeşi geliyor. Leah. Onu ikinci kez görüyorum ve belki dün gecenin etkisinde olduğumdan çok güzel buluyorum. Harikasın güzelim. Noah ikisinin de isimlerinin Bible'dan olduğunu (eh en azından Nuh'u tanıyorum.)annesiyle babasının Brooklyn'de bir topluluğa üye olduklarını anlatıyor. Her hafta telefon edip dünyanın sonu bu kadar yakınken neden Tanrı'ya yönelmediklerini soruyorlarmış. Dünyanın sonu bana hiç uzak gelmiyor. Leah gülüyor. Benimle oynaşıyor. Beni iyi etmek istiyor. Ne de olsa mutsuzluğun tek çaresi mutluluk. Onlara bana dün gece çektirdikleri şeye bağımlı olabileceğimi söylüyorum. Başka bir ülkede uyanmak üzerinizden jet-lagı attıktan sonra bile başınızı ağrıtıyor. Dün gece yediğim bokların da etkisiyle yarı uyanığım ve uyanık olan kısmım ağrıyor. Noah hala anlatıyormuş. Brooklyn kiliseler şehri filan. Kafayı bulup öyle yükselmiş ki Tanrısını özlüyor. Ona birden sikimin anteni deyip hayvan gibi gülmek istiyorum. Tamamen mahvoldum ben sevgili Leah oynaşırken sana da bağlanabilirim. Bize kahvelerimizi getiriyor. Neden bizimle gelmediğini soruyorum. İşlerinin yetişmediğini bugün de çalışacağını söylüyor. Doğru ya iş. Hakan sikicem dırdırınızı diye içeri geliyor. Ben varken türkçe küfür etmek hoşuna gidiyor. Leah'ya bakıp onun Hakanla bir macerası olup olmadığını anlamaya çalışıyorum. Yani belki abisinden önce. Sikilmiş beynim her yerde trajedi arıyor. Bir bok yok sanırım. Ev tren yolunun başladığı noktada. Tren Harlem River üstünden köprüyü geçer. Sonsuza kadar gidersiniz. Tek başıma olmaktan korkuyorum. Gürültü yapmak istiyorum. Beni öğle gezmesine götürün. Gezdirin. Şaşırtın. Ne bileyim yapın bir şey. Central Park'ı teklif ediyorlar. Park dibimizde. Herkes duşa giriyor. Suyun tadı da farklı. Felçli yanım da yavaş yavaş uyanıyor. Ama beni önce alışverişe götürüyorlar, kitapçılara götürüyorlar, hediyelik eşyalara, kar kürelerine bakıyorum. Biraz daha gayret ederlerse neredeyse hatırlamayacağım. Leah yanımızda olduğu sürece hatırlamayacağıma söz veriyorum. Aramızda bir şeyler olabilir mi? Ona bu enkaz halimle haksızlık etmeyi ne çok isterim. Her değeri sorgulamaya başladığınız o berbat aşamadayım. Bunu onlara söylüyorum ve normal hatta sıradan buluyorlar.
Çirkinim diyorum.
Güvenilmezim.
Berbat bir sevgiliyim.
Berbat âşık.
Kokumdan nefret ediyorum. Belki bunu kibarca söyleyemediği için oldu hepsi?
Sesim yüzünden belki? Bilmem ki dilim olamaz mı?
Herkesin götürmek istediği kızı almanın laneti mi?
Lanet beni çirkinleştirdi.
Noah ile Leah bana lanetleri saysınlar. Başına gelecek şeylerden ötürü deliye döneceksin desinler.
En nazik adamın bile gözü dönecek desinler.
Desinler ki kendini köle olarak satılığa çıkaracaksın ama kimse almayacak.
Hep doğmayı bekleyeksin. Seni bir dölyatağından diğerine taşıyacaklar ama doğmayacaksın.
Yaşlı bir pisliğin toplarında gezineceksin.
Yaşamak için kaynağından fışkırmışsın ama yere döküleceksin, boşa gideceksin.
Hiç sahip olmadığımız bir şeyi kaybettiğimizi sanıyoruz. Beni dinlemiyorlar. Ben de sike sürülecek akıl olmadığını düşünüyorlar.
Bu olanlar neydi o zaman? Neden artık birlikte olacağımıza inandık? Büyük bir hikayeden kısa bir alıntıya dönüştüm. Bir başkası için uyarı. Yerimde olmak istemeyecek ve bunun için gizlice yalvaracak biri için uyarı.
Karı üşütmüş falan mıydı diye soruyor Noah. Hakan benimle az konuşuyor bu konuyu. Beni paylaşmışlar. Hakan ve Noah benim iyi polis-kötü polisim. Herşeyi itiraf edene kadar benimle oynayacaklar.
Tabii ki kafayı üşütmüştü. Başta anlamalıydım. Bana herşey için söz verdi. Söyledikten sonra buna nasıl inandığımı merak ediyorum. 'Böyle bir şey asla olmayacak' bunu duydum. Buna eminim. Bana kendimi toparlamam gerektiğini söylüyorlar ama hassiktirin! Toparlamayacağım. Nasıl yapacağımı bilmiyorum. Kimse sonsuza kadar acı çekmez kaçık bir sürtük olduğu fikri üzerinde odaklan.
Onu çok özledim. Bu hiç değişmiyor.
Leah bunlara bozulup uzaklaşır mı diye düşünüyorum. Benim en yakın mutluluk ihtimalim. Hadi aşık adama aşık ol. Onu iyi edebileceğini ona ebelik yapabileceğini hisset. Ona hiç yaşamadığı şeyler yaşat. Hayal kurmaya başlarsınız. Brooklyn'e gelip Tanrı sevdalısı anne-babanla bile tanışır. Mutlu falan olursunuz. Leah havanı alırsın gibi mi bakıyor yoksa çok mu alınganım?
Beni binlerce insanın öldüğü yere götürün ve orada bırakın.
Bırakmıyorlar.

24 Kasım 2009 Salı

You shut your mouth





Dişlerimi fırçalıyorum. Tükürüyorum. Fırçalıyorum. Tükürüyorum. Varolduğuma inanamıyor. Büyük kapanışımız herkesten uzaklaşıp. Telefonları kapatıp. Arkadaşları atlatıp. İşleri erteleyip. Ölüp ışığa doğru ilerlemek. Size eşlik edeceğim ayaklarımdaki kanatlarla. Bir anıyı bulunduğu yerde uyandıralım. Biraz koku yeterli olur. Hayır benim için her şeyi yapmaya hazırdın! Seninle kalmam için bana sarıldın. Beni öpüp durmadan fısıldadın beni çağırdın. Bunu birlikte yaptık. Bazı şeyleri asla görmemek gerekir. Allahın belası resimlere bakmamak gerekir. İz sürmemek gerekir. Bulduklarım ağzıma sıçar. Sessizce beklerken görüyorum kendimi. Önce koltuğa sonra sandalyeye yürüyorum. Şarkıya eşlik ediyorum. Sesim titriyor. Dönecek birazdan. Benimle konuşacak. Sonu hissedince eşyalar gözüme başka görünüyor. Artık mucize değilim ben. Değiştirdiğim bir şey yok. İyi yapabildiğim bir şey yok. Ayrılık sonrası stres. Terkedilme sonrası travma. Tarihin güzelliği gözlerimi kamaştırıyor. Elbisenin ışıltısı. Benim için bunu yine giy. Elimi al, götür. Bana üzerinde olduğum topraklarda haklarımı hatırlat. Unutamayacağım şeyler ver... Central Parktaki boktan sokak şairi midemi bulandırıyor. Onun arzuhalci masası, onun daktilosu, berbat hayalgücü. "yazın yerini alıyor matem dansı/kimse şehrin örtüsünü istemiyor/kışın yerini alıyor çılgınlığın dansı/kimse kendinden geçen keçiyi önemsemiyor" belki biraz daha erotik seversiniz diyor embesil. Güvercinler burada daha farklı. Hassiktir! Şairden etkileniyorum. Biraz daha kafamı karıştırın dostlarım. Beni biraz daha kaybedin. Çünkü ağlamak istemiyorum. Bir arkadaşınız sevgilisinden ayrıldığında ondan uzak durmalısınız. Buna inanırım ben. Çünkü ağzınıza sıçar. Sizi mahveder. Sizi hastanelik eder. Tam olarak yapmak istediğim bu. Tüm dünyayı huzurlu pompasına ara vermeye zorlamak. Benden kaçırdıkları telefonu elime alıp tuşlara basmak. Bana bak yalancı ucube hemen beni sevmeye devam etmek zorundasın. Senden nefret ediyorum ama bununla baş edemiyorum. Bunu atlatamıyorum. Beni inandırdığın için. Beni soğuk sesinle karşıla. Beni bunlar olmamış gibi yanıtla. Sok ve döndür. Burada olmak istemiyorum evimize gitmek istiyorum. Parti sonrası sendromu. New Yorklular'ın falafel sevdası kadar gerçek. Sandalyeyle koltuk arasında beklemek istiyorum. Yeniden olamayacağım kişi olmak. Kader sadece buralarda karşımıza çıkar. Bir başkası tarafından yazılmış ve başınıza geliyor. Yoğunlaşıp, derinliklerinize dalıp tersine çeviremezsiniz. Bana söylenenlerin daha azı ile vaad edilenin uzağında yaşamalıyım. Etrafında dolaşıp asla giremeyeceğiniz cennet. Kapıda ismimin olmadığını biliyorum. İlk sürpriz hoş karşılanır bazen. Davet edilmeseniz bile kabul edilirsiniz. Daha önce nerdeydim ki? Tanrım hayatım boyunca seni özlemişim demek ki! Ah Tanrım!
Bana imkansız yoktur desinler.
Bana kadercilik sana yakışmıyor desinler.
Herkes kendi şansını yaratır desinler.
Ben de onlara siktirin gidin diyeyim.
Onlara boş içki şişesi fırlatayım.
İki ısırık alınmış sosisli fırlatayım.
Bana bu aralar çok hassas desinler.
Ben de onların hassas yerlerine sokacağımı ilan edeyim.
Bir hırsla sildiğim telefon numarasını tuşlamaya başlarım.
Heyecandan yanlış tuşlara basarım ve bağırarak küfür ederim kendime. İki elinle bir siki doğrult artık derim. Saat farkını hesaplamam. İşiteceklerimi de hesaplamam. Adım ekranında belirince neler hissedeceğini düşünmem. Ne yapardı? Off bu ne şimdi? Yanındaki götten izin istiyor. Pardon hayatım. Ses tellerini düzenliyor en acımasız sürtük sesine geçiyor. Ölçülü bir yakınlıkla açıyor yani. Yatakta onu bekleyen göt tam bu anda onun uzaklaşan kıçına bakar. Planım onu ne kadar özlediğimi söylemek. Beklentim de gözyaşlarıyla onun da karşılık vermesi.
Ah sevgilim ben de.
İyi ki aradın seni düşünüyordum.
Burada her şey seninle ilgili.
Çok özledim hem de çok.
Bunları duymayacağımı anladığım için, bunları duymazsam duyacaklarıma dayanamayacağımı anladığım için telefon çalmadan önce kendime engel olurum. Yine de en azından bir kez çalmış olsa keşke derim. Kader burada belirse derim.
Çünkü her ilişkinin en az bir kez başına gelir. (eğer çılgınca aşıksanız bu sürekli olur) Onu sebebi belirsiz bir acıyla düşünürken, henüz birbirimize iyi uykular demişken, telefondan zor ayrılmışken, ertesi gece birlikte olmanın heyecanı bizi sarmışken, sessizleşip elimdeki telefona boş boş bakarken, telefonun neredeyse panikle çaldığını görürüm. Ses bana birden çok kötü olduğunu bensiz yaşayamayacağını, böyle bir sevgiyi daha önce hissetmediğini fısıldar.
Eğer kendime hakim olmasaydım duyacaklarım şuna benzerdi.
'Canım biraz sakinleş olur mu? Ne söylediğini bilmiyorsun kapatmak istemiyorum seni kırmak istemiyorum ama beni zorluyorsun. Ayrıldık, istemediğimi söyledim. Sen de kabul ettin şimdi saygı duy lütfen.'
Bana asla ayrılmayacağımızı da sen söylemiştin soğukkanlı sürtük.
Sanırım ona yanında biri mi var diye sorardım.
'Ama bu iyice sınırı aştı. Bana bunu nasıl sorabiliyorsun?'
Bana söylediklerinin yanında bu ne ki?
Şimdi herkes bana şöyle desin: Madem bu kadar öfkelisin neden siktir etmiyorsun?
Madem başkasının altına yatabilmek için senden kurtulduğuna inanıyorsun onu neden geri istiyorsun?
Böylece ben kendi tarafımda tek başıma kalıyorum. Hiçbir boktan çaktığınız yok.
Doğru zamanda belirir şarkı ve ben dünyanın beni umursadığı hissine kapılırım.
"You shut your mouth
How can you say
I go about things the wrong way"

22 Kasım 2009 Pazar

Parti





Onu dinlemeyin. Bir tek kelime dahi okumayın. Bu benim mastürbasyonum. Derin bir nefes almaya çalıştım. New York'ta bir partiye gideceğimizi söylediklerinde nedense hayalimde bir çatı partisi canlanmıştı. Hayalkırıklığıydı. Herkes uçmuştu. Uçana kadar her şey hayalkırıklığıydı. Ardından ben de geldim. Yükselip odayı doldurdum. Duman gözümü sikti. Ağzım kurudu. Güzel kıçlara odaklanıp intikam peşine düşüyorum. İyi hissedip kendime diyeceğim ki hayatıma döndüm ve ben senden oluşmuyorum. Yaklaşan güzel kızların ağzına verdiğimi hayal ediyorum. Bir odaya kapanıp hızlı hızlı işimizi gördüğümüzü hayal ediyorum. Yükseliyoruz. Hızlanıyoruz. Yerime dönüyorum sadece tuvalete gidip geldim. Heyecanlanan yarı uyanık sikime bakıp geldim. Bugün sıcak bir ağız yok sana. Bugün hafif diş kesikleri yok. Bugün sağılmadan mandırana döneceksin. Hayatımın tuhaflığını düşündüm. Hani hepimize olur biraz uçunca elimizden başlarız yeniden değerlendirmeye, uzaklaşmaya. Başkası için biriktirdiğim spermlerim hiç hayal etmediğim birinin ağzında patlayabilir. Hiç tahmin edilemeyecek bir döşemeye patlayabilir. Hepsi basit. Neye niyet neye kısmet. Kendimi birine patlamak zorunda hissediyorum. Buralara kadar gelip, buralara kadar bu kadar acıyla gelip, tüm sinirimi, tüm acımı güzel bir kadının içine boşaltmadan gidemem. Meraklı bir kadınla deneysel bir yolculuğa çıkmadan dönemem. Duman koridor boyunca ilerliyor ve birbirlerini tahrik eden insanlara nedense selam verip ilerliyorum. İyice uçmadan önce hala biraz çekingen ve ölçülüyüm. Tarlabaşında kahve-bilardo salonu-cafe-bar karışımı sınırdakilerin, başka mekanlarda rahat edemeyenlerin, transeksüellerin, transeksüellerle düşüp kalktıklarını kimsenin bilmesini istemeyen adamların, meraklı gay öğrencilerin, masadan masaya dolaşan oğlanların gittiği bir yeraltı mekanı vardır. Dilden dile anlattıkça ayrıntıları değiştirilir fakat söylence siz oraya gitmeden daha önce mekana ulaştığı için mekan da sürekli değişir ve oluşan efsaneyi hak etmeye çalışır. Okey oynayanlara oral seks yapanlar vardır. Elle rahatlatanlar vardır. Şarkılar sizi hazırlıksız yakalar. Arabesk yerini teknoya (kısa bir süre) bırakır. Masadakiler kulağımız sikildi! AGD oldum! Beynimin eline verdiniz! Kulağımın kızlığı bozuldu! diye şikayet ettikten sonra bir türkü başlayabilir. Gece boyunca sürekli şaşırmak garantidir. Bu deneyim beni yırtmalıydı ama burada kendimi kaybetmeden önce yine de iyice kafayı bulmalıydım. Karakterim beş para etmese bile kolay kırılmıyordu. Her şeyi yapmayı hak edecek kadar acı çekmiş olmalıydım. Ölümün eşiğiydi. İyi olmam için şimdi onun yaptığını hayal ettiğimden fazlasını yapmalıydım.
O ağlamıyordu.
Ben de ağlayamazdım.
Beni özlemiyordu.
Sikimde bile değildi o zaman.
Benim bir zavallı olduğumu düşünüyordu.
O halde o bir sürtüktü bence.
O bana kapıyı kapatmıştı.
Ben kıçına bir tekme savurmalıydım.
Öfke ve savaş durumu bunlar her zaman seksi çağrıştırır. Onun siktiğimin çığlıkları. Yastığı ağzına sıkıştırıp attığı çığlıklar. Ağzını kapattırmadan pencereyi açıp Brooklyn'e doğru bağırtacağım bu gecenin talihlisini. Dalga dalga patladıkça şaşırtacağım. Ülkemiz hakkında bir fikir edinecek.
Herkes şarkıyla yerinden fırlar.
Yeterince uçunca her şarkı bir pagan ayinine dönüşür.
Dans eden devler oluruz.
Henüz kimseyi sikmedim ve dans ederek piyangoyu çekiyorum.

Radiohead-Reckoner




Reckoner
You can't take it with you
Dancing for your pleasure

You are not to blame for
Bittersweet distractor
Dare not speak its name
Dedicated to all you, all human beings

Because we separate like ripples on a blank shore
In rainbows, In rainbows
Because we separate like ripples on a blank shore

Reckoner
Take me with you
Dedicated to all you, all human beings

21 Kasım 2009 Cumartesi

Savunma 1


Ben bir sürtüğüm. Tıpkı başta söylediğim gibi. Bu yüzden tutarlıyım bir sürtük ne kadar tutarlı olursa o kadar. Oyun oynamadım. Belki biraz. Hayatımın bu olamayacağına karar verdim. Ona öğütlediğimi ben yaptım. Hissettiğim anda mutsuz oldum. Ona asla mutsuzluk vaad edemezdim. Kendimi mutsuz edemezdim. Ben onun gibi değilim. Belki biraz. Başlangıçta o da bir süre. Ne dememi bekler bilmiyorum bittikten sonra anlamsız. Gerçekten aklımı başımdan aldı bilmek istiyorsa. Asla bozulmaz dediğim dengemi bozdu yapmayı hayal edemeyeceğim şeyler yaptırdı. Beni sadece yanımda durarak, beni sadece sesiyle, beni üstümde yumuşacık gezinen bakışlarıyla mutlu etti. Bu şekilde sevilebileceğini anladım. İnsanlardan uzaklaşıp onunla yetinebileceğimi anladım. Bunu hemen anladım. Artık hayatım bir şekilde ona bağlanmıştı. Böyle hissettim. Onsuz bir dünya işe yaramazdı, boştu. Ona yetişmek içindi her şeyi ona ulaşmak için. Bunlar gerçekti. Bilmek istediği buysa. Şüphe etmesi beni üzer her ne kadar bir kaltak olduğumu düşünse de. Bittiğini hissetmek üzücü. Çünkü ona dokunmadan yaşayamayacağımı düşünürdüm. Acımı onun gibi döke saça yaşamadığım için suçlanmak haksızlık ama bunu kabulleniyorum. İyi olmasını istiyorum ve farkında olmasa bile onun iyiliğini önemsiyorum. Öfkesine bakınca gözlerime inanamıyorum. Normal hayata dönmesi gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Herkes gibi normal yaşamlarımıza dönmek istiyorum. Bir sik budalası olmadığımı bildiğine ve acıyla sırf canımı yakmak için hakaret ettiğine inanıyorum. Her zaman böyle çocukluk ediyor. Haksızlık etmiş olabilirim kendimi birden çekmiş olabilirim ama ben buyum. Düşündüm ve içimde bunu buldum. Hiç yalan söylemedim. Bilmiyorum. O yalancı olduğumu düşünüyor. Mutluyum derken inandı. Mutsuzum dediğimde kabul etmedi. Ben düşünmeyi seçtim kendimi kaptırmaktan vazgeçtim. Kendimi kaptırmamak için birden çekildim. Bana kızmasına göz yumdum. Bunu taşımaya hazırım bilsin ya da bilmesin. Kendimi oyalıyorum buna hakkım var. İyi olmak istiyorum. Yalnız kalınca kendimi sorgudan geçirmeden yaşamak. Onu özlediğimde-bu sandığından daha çok- kontrolden çıkmıyorum. İsterse kendimi kandırdığımı düşünsün. Herkesle yalancı bir eğlence yarattığımı. Mutlu olduğumu düşündüğümde onun büyük eksikliğine rağmen mutluyum. İçim rahat. Kendimi iyi ediyorum. Başkalarıyla ilgileniyorum. Geçmişin, bize ait zamanların, manyak sevişmelerimizin üstünde durmuyorum. Kimse bununla yaşayamaz. Onlar orada gerçek. Gerçekten mutlu olduğum zamanlar. Bunu gördüğüne inanıyorum. Sevdiğimi ve onu istediğimi hissettirdim. Herşeyimle ona açıldım. Gerçeklik mi istiyorsunuz? Göğsümde hala parmaklarımı gezdirdiğim izlere bakın. Ona ait eşyalara. Kullandığı bir peçete olduğu gibi duruyor. Benim için tamir ettiği kapı kolu. Bittikten sonra çarşafları değiştirirken (bu çok zor oldu) yastığın üzerinde saç tellerini gördüm. Çarşafta kurumuş spermleri vardı. Geceliğime de bulaşmıştı. Gözlerimi kapayıp üzerime sıcacık dökülüşlerini ya da içime akışlarını hayal edebilirdim. Fakat o zaman artık yaşayamazdım. Onu kötü davranmak zorunda olduğum için bazen kızıyorum kendime. Elimden ne gelirdi ki?
Üzgünüm.
İstemediğinde istemiyorsundur üzgünüm.
Onun için çıldırdım, beklemek öldürdü ama üzgünüm.
Yalan söylememek için onu daha fazla üzmemek için.
Sürtüklük ettim biraz üzgünüm.
Bana bağırmalıydı sessizce iyi olmamı beklediği için üzgünüm.
İyi olduğumu sandığı için üzgünüm.
Ona gerçekten ne olduğunu geç söylediğim için (ben de bilmiyordum) üzgünüm.
Başka nedenler uydurup onun korkusunu hafiflettiğim için üzgünüm.
O öpücüklerle üstesinden gelmeye çalışırken ısırmak istediğim dudaklarından kaçtığım için üzgünüm.
Onu gerçeğe yaklaştırmak istedim. Uçan balonu sandalyeye bağladım.
Balonu patlatmadan traş ettim.
Bir sürtük olduğumu, bencil olduğumu kabul ederim eğer bu iyi gelecekse.
Ona izin vermeyin kendini yiyip bitirmesine engel olun.
Bir öğüt vermek istiyorsanız hayatına bakmasını söyleyin. Bir hayatı olması gerektiğini. Bir hayatı olan ancak bir hayat vaat edebilir.
Artık beklememesini ve ummamasını öğütleyin.
Bu olmayacak. Bir hayatım olacak. Sevdiğim bir adam.
Sevdiğim adamla sevişeceğim gerçek bu. Belki kalbimi kırar. Bu ilahi adalet olmayacak ve ona bir yararı olmayacak.
Beni bilmediğim şekilde mutlu edecek başka insanlarla karşılaşacağım. Onlara daha önce söylemediğim şeyler söyleyeceğim.
İçime alacağım başka insanlar olacak.
Hayatıma alacağım, bekleyeceğim, yasını tutacağım, yatakta oyalanırken uzaktan sesini dinleyeceğim, bağıra çağıra güleceğim, hayranlıkla izleyeceğim, ayrı kalmanın ölümle eşdeğer olduğuna inanacağım, çocuklarımızın olmasını isteyeceğim ve hayaller kuracağım başka birileri.
O bunun dünyanın sonu olmadığını öğrenecek. Ben onun yüzünde güzel bir gülümsemeye dönüşeceğim. O eşsiz gülümsemesine dahil edecek beni. Beni özlemeyecek ve artık acı çekmeyecek.
Olmayanın ne olduğunu görebilecek.
Hayatına başka insanları alacak. Bunu aklıma bile getirsem delirirdim. Yakın zamana kadar deli olurdum.
Şimdi onu arasam ve çok özlediğimi hiçbir şeyi böyle sevmediğimi ve böylesine bağlanmadığımı söylesem yalan söylemiş olmam.
Seni çok özledim. Bilmen gerekiyorsa bil. Yaptığımız her şeyi. Birbirimize yaklaştığımız her anı.
Sensiz bir hayat düşünemediğimi bil eğer bilmen gerekiyorsa.
Yakında her şeyi bırakacağın için mutluyum. Sevmediğin işini bırakıp kendini bulacağın için. New Yorktan Portland'a gideceğin için mutluyum. Hepsini anlatmanı ve fotoğraflar çekmeni isterdim. Başka biri olacaksın ve kronik mutsuzluğundan kurtulduğunda başkaları seninle mutlu olabilecek.
Ha bir de ben kendimi savunmuyorum bunun bilinmesini isterim.

'Günaydın Sert Çocuk'


Hadi artık bu işe bir son verelim. Her gün tekrarlamak bir işe yaramıyor. Son verelim. Biliyorum şimdi bana acı vermekten hoşlanan bir sürtüğe dönüştü. O bir sürtüktü. Kime sorsam söylerdi. Kendisi de. Ben adi bir sürtüğüm aslında beni abartıyorsun derdi. Bir sürtük gibi kendini haklı bulurdu. Herkes sürtük olduğumu düşünüyor diye üzüldüğünde artık ben de bunu bir olasılık olarak değerlendirmeye başlamıştım ama onu kimsenin böyle düşünmediğine çeşitli şekillerde inandırmaya çalışmıştım. Sen sadece benim sürtüğümsün. Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıştım. O aslında neyse oydu. Benim sarsıntım kısa sürmüştü şimdi o beni sallayacaktı. Onun benim için geldiğine hemen inanmıştım o da öyle. Beni bırakmak istemedi. Hayatının sonu gibiydim. Onu bacaklarından tutup yeni hayata çeken. Yeni hayatının ilk şaplağını kıçında hissettiren. Onu besleyen. Emziren.
İçindeyken doğru geliyor. Ona bunun olabileceğini gösterdim. Ona bir ön gösterim verdim. İzlemekten bakmaktan zevk aldığı bir şeyler verdim. Tüm hayatına yayılabilecek bir bağımlılık verdim. Sürekli caddenin aynı noktasında birileriyle karşılaşıyorum. Mesela seviştiğimiz bir andayken aklım. Mesela söyleyemediğim öfkem içimde adımlarımın hızıyla paralel yükselirken. Karşılaştığım insanlar beni yavaşlatıyor ve düşüncelerimi kesintiye uğratıyorlar. Hareket ettikçe düşünüyorum. Hareket ederken biliyorum. Durunca unutuyorum. Olmaması gereken zamanda bana aşık olmak üzere olan kadınlarla göz göze geliyorum. Bana aşık olmak üzereler, aşık olmak istiyorlar, beni hayatlarında istiyorlar. Çünkü çoktan ölmüş olan annemin güzel gözleriyle bakıyorum onlara. Çünkü çoktan ölmüş olan annemin güzel dudaklarıyla gülümsüyorum. Çoktan ölmüş olan babamın yadigarını taşıyorum, kuşaktan kuşağa bacak aramda. Ailemizin sürprizli yanlarıyla doluyum. Daha da önce ölmüş olan dedemin kemikleriyle ayakta duruyorum. Büyükannemin teniyle. Fakat sadece bu değilim ben. Çoktan ölmüş olan annem gibi çoktan ölmüş olan babam gibi kendimi mutsuz ediyorum. Bunu düşününce onları birbirlerine çeken şeyin zayıflıkları ve mutsuzlukları olduğunu anlıyorum. Eğer kalıtım bu kuşağı atlamış olsaydı ben kendimi yazarak bu hale getirmeyecektim. Anlayışlı olmak ve yüzüme sakin bir gülümseme yerleştirmek istiyorum. Olmamam gereken bir yere gidip orada aptal gibi durmamalıyım.
Bana günaydın diyor eli külodumun içinde.
Günaydın sert çocuk.
Günaydın koca çocuk.
Bakalım burada ne var?
Bacağına ya da kalçasına sürtündü sadece.
Artık beni bırakmıyor. Yatışıp sakinleşene kadar. İkimiz de boşalana kadar. Boşalmadan önce yalvarıyor, boşaldıktan sonra kurumuş ağzının içinde dili ıslaklık arıyor. 'Günaydın sert çocuk' yumuşayıp sakinleşiyor. Bana bakıyor burada benimle kalmak istiyor. Benimle iyi olduğuna inanıyor. Tüm istediğinin bu olduğuna inanıyor. Hala titriyor ve hala akıyor. Telefon çalabilir. Kapı çalabilir. Dışarıdan bir ses gelebilir. Komşular gürültü yapabilir. Bir şey devrilebilir ya da bir eşya tıkırdayabilir. Bir arabanın farı içeriyi tarayabilir. Pencerenin gölgesi oradan oraya savrulur o zaman. Dışarıda olan her şey dışarısı hayat mı şehir mi trafik mi kalabalık mı neyse bu anı yeniden kurgularken gerçekliğini arttırmak için sadece bir ayrıntı. Bunun dışında var olmalarını istemiyoruz. Değişen ışık bize zamanı değil başkalaşan biçimleri hatırlatsın sadece. Bunları düşünmedik.
Of dedik.
Bu kez biraz acıdı dedik.
Isırdın ya hani of çıldırdım orada dedik.
Bunu bana hep yap dedik. Daha hemen orada flashbackler başladı. Ağzımda meme uçlarıyla ilk anı belirdi. Birbirine iğnelenmiş parçalar belirdi. Görsel kışkırtıcılar. Karşılıklı mutluluk ifşası. Kalçalarına yapışıp içine gömülürken. Kendimle konuşuyorum. Tut kendini! Tut! Saatler sonra dokularınız parçalanınca durur sıcak akıntılarla boşalırsınız. Kendimle konuşuyorum. Mutluyum. Hayvanlaşmak umrumda değil. Susmalıyım. Tıpkı onun gibi inleyip anın içinden konuşmalıyım. Zevkin ve çaresizliğin dilini kullanarak. Bana hissettiklerini yaşayabileceğini bilmediğini söylüyor. Bana sürtük ağzıyla yalan söylemediğini umuyorum. Mutluluğun ve bağlılığın sonunda kaçınılmaz şekilde nefret ediyorum. Çünkü beni öldürebilir bana ne isterse yapabilir. Bana ne isterse yapacak. Beni öldürecek. Çünkü ben bir sürtüğüm diyor. Sürtük yüzümü bile görmek istemiyor. Ve ona dokunursam biliyorum ki çığlık atacak. Beni kaçıran bu oluyor. Yol boyunca ağlama krizilerine tutulmama neden olan şey tam olarak bu. Uçak yükselirken bedenimin G'ye dayanamamasını istiyorum beni bir jetle uçurmalarını ve iç organlarımın 5-10 cm kadar yer değiştirmesini istiyorum. G-LOC'tan bilincimi kaybetmeyi ve ne için ağladığımı unutmayı istiyorum.

18 Kasım 2009 Çarşamba

Director's Cut


Dur bakalım hızımı almışken. Şimdi dur. İçerden sesleniyorum. "Sevgilim senden haber alamıyorum." Acı beni Bir kaç parçaya ayırdı. Çok fazlasına belki de ve toparlanmaya çalıştıkça parçaların üst üste geldiğini asla eski yerlerine uymadığını görüyorum. Sen benim devamlılığımsın. Bir önceki sahneden hatırladıklarım. Birlikte film izliyoruz. Ayaklarını ayaklarımın üstüne koyuyor çünkü bana dokunmadıkça tamamlanmadığını düşünüyor. Yarım bırakmakta özgürüz. Yarım bırakmayı istiyoruz. Soluğunu yüzümde hissediyorum. Seni istemeye devam ediyorum. Gözümün önünde apaçık. Halsiz bacakların. Hassiktir! Bunu aklına sok, bir daha asla yoksunuz. Sevdiğin ve sana ait bir parça olduğuna ilk andan beri emin olduğun birini terk edebilmek nasıl bir cesaret ister biliyor musun? Nasıl bir kararlılık? Nasıl bir aptallık bu gerçekten buna inanıyorlar. Her gün kendine yalan söylüyorsun devam et. Ortak arkadaşlarımız -aşağılık sülükler- haber taşıyorlardı. Gayet iyi görünüyor. Bok gibi görünüyor. Biriyle birlikteymiş. Her gece ağlıyormuş. Haber çöplüğü. Biriyle mi? Bu aklımda tek kalan. En iyi açıklama bu. Porno filmlerde gözyaşı döken adamlara döndüm. Tanrım ona bunu yapıyorlar şimdi! Sıcak suyun altında düşündüğünüz şeyi yapmıyorum. Bir başkasına geçmeden önce eliniz mutlaka kendinize döner değil mi? O zaman geldiğinde onunla başlayan hayaline öfkeden deliye dönüp başkasıyla mı devam edeceksin? Kendine dokunurken ve bunu başkasının yaptığını hayal ederken al bakalım adi fahişe bu senin kaltaklığına benim zavallı cevabım mı diyeceksin? Zafer çığlıkları atarken ben bir başkasının kabusuydum. Ellerimin arasındayken ve bir daha asla öyle hissedemeyeceğimizi düşündüğümüz şeyler yaparken ikimiz de o anda kalbi kırılan birilerinin olup olmadığını düşünmüyorduk aklımızdan bile geçmiyordu geçmeyecekti. Kimseyi siklemiyordum. Ben yeniden doğuyorum bana iyi bakın. Gözlerine bakıp doğuyorum. Yaptığım her şey, her davranışım sevgimi anlatıyor. Konuşamıyorum, çabalıyorum, bir şeyler söylüyorum, sesler çıkartıyorum ve sesini dinliyorum. Çok ses var. Çok tat var. Çok koku var. Sana bağlıyım. Öyle kalmak istiyorum başka istediğim bir şey yok. Çok tat, koku, ses, akışına yetişemediğim gözümün önünde ve beynimin içinde çok görüntü, öldürüp dirilten binlerce dokunuş, cisimlerin, eşyaların, örtülerin, soğuk metallerin, sivri komodin köşelerinin, saçından kurtulmuş lastik tokanın, tokadan kurtulmuş saçlarının, aşağıya uzanırken bacağıma sürtünen ayak parmaklarının ve bacakların sardığında sıcaklık, ıslaklık, dilin ıslaklığı ve zevkle dolan gözlerimizin ıslaklığı ve irileşip belirginleşen dokular (birazdan hasar görecekler ne güzel) dişlerin keskinliği, kazaların heyecanı, önce her şeyi vaad eden tüm resmi bir anda gösterip sonra da köşe bucak kaçıran zevkler, sevişmenin kısa hafızası, inleyip soru sormak bu da neydi? bu güzeldi! unutmak hemen ardından neyi? hemen hatırlamak ah işte bunu! unutmak hatırlamak unutup hatırlayacağın güzel şeyi beklemek, küçük hatırlatmaların büyüyüp o anın kendisine dönüşmesi. Dur da bir bak basit sikişmenin ballandırılmış anlatımına son ver. Herkes bunu yapar. Basit sikişip karışık düşünür. Özür dilerim. Gerçekte böyle düşündüğüm için değil yazdığım için kendimi yazmak zorunda bıraktığım için öfkeden böyle söylüyorum. Çirkinleşiyorum. Belki hak verebilirim kendimi yeterince aşağıladığımda beni artık istememesine. Okuma ihtimali yok. Bunu yapmayacağımı bilir öyle düşünür. Yine de o ihtimali hayal edip yazıyorum. Bunun ne boka yarayacağını hiç bilmiyorum. Bana artık birlikte olamayacağımız bildirildi. Evet bu oldu. Hakkımda böyle düşünmeye bir son verin sizce ben siki elinde gezen ne olup bittiğini kavrayamayacak kadar dikkatsiz bir hödük müyüm? Hatırlamaktan nefret ettiğim işaretler görmediğimi mi düşünüyorsunuz. Hassiktir! Bu okurken en sevmediğim şey. Yazanın "siz" dediği birileriyle konuşması. Siktir git. Hiçbir şey iyi gelmiyor. Dilimden acemilik akıyor. Şöyle oluyor O duruyor. Tek gözünü açıp saçmalığa bir göz atıyor. Kollarımda ağlarken ona baktım onunla ağladım. İyi bok yedim. Demir maskeli adam gibi karşıma dikilip karşım da sayılmazdı gerçi basit cümlelerle, basit duygusuz cümlelerle uzatacak ve böylesine duygusallaşacak bir şeyler olmadığını söyledi. Bakın biraz karşılaştırmalı tarih okusanız tutarsızlığı göreceksiniz. İstemiyorum işte! İyi be ben de istemiyorum. İstediğimi biliyorum parçalar halinde oturup aralıksız kendimle konuşup yeniden kurguluyorum. Bunu herkes yapıyor. Bir yapımcının bir de yönetmenin kurgusu gösterime giriyor ve kesilmiş sahnelere bakıyoruz hep birlikte. Her bir parçam birlikte olduğumuz bir yere gidiyor. Seni ne olursa olsun bulurum seni asla kaybetmem. Bul. Onu bir kere bulmuştum. Tek bir parçam bile tüm hikayeyi taşıyabilir onu anlatabilir çünkü her bir parça en az kendini bile temsil etse her bir parça sadece bir parça anlamına bile gelse en azından bunun parçalanmayla ilgili bir hikaye olduğu anlaşılabilir. Korkularımı anlattım ve onu en büyük korkuma dönüştürdüm. Korkularımı alıp onları geliştirdi onları doruğa ulaştırdı. Sulugözlü bir yazıcılık yapabileceğim en boktan şey ama en fazla bunu yapabiliyorum. Yeteneklerim sınırlı fazlası yok. Siktiriboktan bir film izliyoruz ama çılgıncasına mutluyuz. Siktiriboktan filmi yarım bırakıp peş peşe sevişiyoruz. Kaza geçirmiş gibi yerlerimize dönüp tüm gece gülümsüyoruz. Bunların hepsini gittiğim her yere taşıyorum ve başkalarıyla yürürken sesimi kesiyorum. Güzel hatırlara odaklanmış gülümsüyorken bir kamyon ezip geçiyorcasına gerçek beliriyor. Gerçek dediğim bir bok değil. Yan yana koyun bir kokunun ardınca gidip güzel bir akşam yemeğini hatırladınız ya da uzun sessiz bir öpüşmeyi ve işte tam o anda yan yana koyacaksınız ya beyninizde açılan komşu pencerenizde onu başkasınınkini ağzına almış yavaşça inlediğini doğrusu hımmmm mmmm mmmggg gibi sesler çıkarıp çıldırdığını görüyorsunuz. Tek derdim bu değil mi? Tek sorun bu. Sevip sevmemesi değil. Bana hassiktir deyin. Ne bok yerseniz yiyin. Bu saf ve gerçek bir korku ve sevip sevmemesinden bana bir daha öyle bakmayacak olmasından duyduğum üzüntüden hiç de ayrı değil. Bunun izleri onun şimdi asla kabul etmeyeceği yıkıcı kıskançlığında da vardı. Beni küçümsemeden önce kendi aşağılık hallerinizi düşünün kaldırımda oturmuş elinizde çiçek (!) daha yaratıcı olamazmışsınız gibi yalvarırken, o biçimsiz o çirkin kısa kıllı bok kız için gözyaşı dökerken düşünün kendinizi. Defalarca arayıp yüzlerce mesaj atıp evinin önünde bekldiğiniz zamanı. Onu arkadaşlarına kötülediğinizi, onun isminin önüne 'orospu'yu ekklediğinizi, mektuplar, e-mailler yazdığınızı, msn'de titreşim gönderip msnin sizi uyarmak zorunda kalmasını, kendinizi acındırdığınızı, kafanızda çektiğiniz filmde flashforward ile yaptığından pişman olduğu ana gittiğinizi (bu ne işe yarayacak allahaşkına)tek başınıza 'hüzünlü hüzünlü' yürüdüğünüzü (bir de kulaklıklarınız olur şarkınızı dinlersiniz dünya sizin klip setiniz zaten zavallılar) şimdi yeniden deneyin küçümsemeyi ve başardığınızı göreceksiniz yine de size aşağılık ve zavallı görüneceğim sizin de aynı durumda bana görüneceğiniz gibi. Her parça aşağılık bir parça olduğu gerçeğini bile temsil etse bunun en azından aşağılanmayla ilgili bir hikaye olduğu anlaşılabilir.

17 Kasım 2009 Salı




Sıcak suyun altından hiç çıkmak istemedim. Ve sakın bu sürede ağladığımı filan düşünmeyin. Ağladığımı şöyle fark ediyorum bir film izlerken artık konuşulanları anlamamaya ve ekranı net görememeye başlıyorum. Fakat çok sinirleniyorum buna uzatmasanız iyi edersiniz. "Bak" dedim bana mutlaka yazmalısın diyen arkadaşımın birlikte yaşadığı adama "hayatımda gerekmedikçe hiçbir şey yazmadım ve bunu yapanlarla da hep dalga geçtim (burada biraz yalan söylediğimi itiraf etmeliyim. herkesten gizli bir şeyler yazardım ve pişman olup uzun süre elimi sürmezdim.) ben böyle rahatlamam." "seni ne rahatlatır sikişmekten başka peki?" Burada biraz güldük. Ne yapacağımı ben bilirmişim ne de olsa onun keyfi yerindeymiş. Biraz ısrar edip beni ikna etmesini istiyordum sadece. Fakat bunu itiraf edene kadar tek kelime daha etmedi. Kibirli bok. Başkaları okursa kendimi bir tek ben aşağılamazmışım. İlk başta kafam beton gibi olduğu için anlamadım ama o gülmenin eşiğinde zor durduğundan sonunda iyice götoğlanına döndüğümü anladım. Fakat gülmeden edemedim. Gerçekten özür dilerim. Gece uyumadan önce bazı sesler duydum birbirinden kopuk cümleler. Küfürler. Ve sırf sizi rahatsız etmemek uğruna buna engel olmak istemiyorum çünkü zaten siz de benim yaptığım gibi çoğunu okumuyorsunuz bile. Etrafımda çok ölü olması bana umursamaz olma hakkını veriyormuş gibi hissediyorum. Öldüler ve ben yokluklarına alışmaya çalıştım sanki bir odadan diğerine geçiyorlardı hala. Fakat bana hayatımı bıraktılar yani şimdi büyük bir hızla yaklaştığım hayatı. Çabuk yok olmamak için verdiğim sözü şimdi unutuyorum. Çünkü sadece sözlerimi tutmak beni iyi biri yapmaz. Doğru zamanda bozabilir ve o an için pek anlaşılmayan kararlar verebilirim. Başkaları korkuyor. Kimse karar vermenin ne kadar zor olduğunu bilmiyor ve kararını verenlere yeterince saygı göstermiyorlar. Ben de göstermiyorum. Çünkü şu anda yanımda olmayı tercih etmesi başka herhangi bir şeyden daha önemli. New York'ta herkes yabancı olduğumu biliyor ve yine de orada herkes yabancı. Bu kentin klişesi bu. Yabancılık hissi sizi New York'lu yapıyor. Sanki merkeze hiç ulaşamıyorsunuz ama yine de sizin içinize akıyor. Düşünün ki Tanrı dillerini karıştırmış, onları yabancılaştırmış ama onlar kuleyi inşa etmekten vazgeçmemişler. Şehri terk etmemişler. Onlar sadık babilliler. Basit olan, kolay olan bu olduğu için değil ne zaman şehirden bahsedilse insanların aklına bu efsane geldiği için değil (yine de efsane her şehrin dokusuna sızmıştır) New Yorklular kendilerini öyle hissettikleri için. Bir zamanlar Ground Zero'nun yerinde yükselen kulelerine Babil Kulesi benzetmesi yaptıkları için. Tuhaf değil mi? Ardından gerçek babil bombalandı. Sembolden gerçeğe ve yeniden sembole. Bir yabancı herkesten daha iyi bir New Yorklu olmaya adaydır. Tabii bunlar benim işe yaramaz düşüncelerim. Bunu orada hangi akla hizmet dile getirdim bilmiyorum. Zaten yeterince dalga geçiyorlardı. Batılı kaşifler nasıl doğuda bir efsane bir gizem arıyorsa ben de onların 'boktan' şehirlerine aynısını yapıyormuşum. "İş gezin mi bu? Grafik filan mı çizeceksin" Bok kafalıların anladıkları bu ama yine de haklı tamam rahat duruyorum. Orada da tıpkı Amerikada yapılmış bu resimdeki gibi suyun altına girip kamburumu çıkartarak duruyordum. Her gece uçmazsam buna katlanamayacağımı düşünüyordum. Buna kimse itiraz etmiyordu. Suyun altında düşünüyordum. Aklımı sikeyim diyordum kendime, yanlış yaptığım her şeye lanet ediyordum. Bir teste dönüşmüştü ve ben panikle hep yanlış cevabı veriyordum. Demek istediğim bu değildi. Bunu yapmazdım. İçimde ona yeniden sarılacağımla ilgili bir inanç kıpırtısı arıyordum. Sakin ol iyice bok etme yeterince sıçtın ve bokuna basıp düştün. Sakinleştiğimi sandığımda sanki inadına kendime bir şeyler hatırlatıyordum. Bana sarılıp sakinleştiği, beni elimden tutup sürüklerken istekle baktığı bir an. Hassiktir! Bu bir daha asla olmayacak. Giderek soluyor. Bu zavallı halimden utanç duyana kadar orada bekliyordum. Bazen gurur gecikiyor. Hala da öyle. Bir süre ne yaparsam yapayım bu sevgisinin artmasına yol açtı. Ne yaptığımı hatırlamaya çalışıyorum. Geciken gurur kendimi korumak için harekete geçiyor. Sikerim neyse ne! Suyu kapatıp çıkıyordum ve ayağım kayıp sendeleyinceye, yavşakça bir korkuyla düşmemek için kıçımı yırtana kadar kendime çok inanıyordum.

Ölümsüz dişlerle ısırdım felaketi ilan eden ve bağlılık yemini eden ve kilitlenip soğuyan dilini. Şaka yapıyorsun. Acı çeken biri için hiç de fena değilim gibi. Kim acısını süslerse lanetlenir. Biliyorum yakından baktıkça hayalkırıklıkları artıyor. Sizi yanıtlamayan teninde artık Tanrı'yı filan bulmuyorsunuz. Hem bırakın artık yukarıdan yağacak lütfu. Bırakın pusuda bekleyen laneti. Acı önüne inancınızı katıp götürsün yıktığı her şeyle beraber. Soru neden bu kadar acı var değil? Onu neden beklediğimiz. Bize burun kıvıran kurtarıcımız için boşluğa çizdiğimiz haç. Tanrı'ya ne kadar yaklaşırsanız yaklaşın aranızdaki mesafe aynı kalır. Dolmayan bir boşluk içimizde. Kendime çektirdiğim acı sonucu değiştirmeyecek. Burada durmayacağım kurcalayacağım tıpkı şimdi yaptığım gibi iz süreceğim, kabul etmeyeceğim, inat edip çirkinleşeceğim, yokluğumun ona çektirdiği acıyı, onun büyük boşluğunu hayal edeceğim. Yaşamına renk kattığını düşündüğü uğraşılarla, özgürlük yanılgısıyla, yüzüne yerleştirdiği gülümsemesiyle alay edeceğim. Çünkü hayatını henüz yeni ağlamış gibi sürdürecek. Kendini kurtarmak için kendini feda edecek. Bana yapma diyecek çünkü bir yere gitmiyoruz. Çünkü bizden bir şey olmuyor. Durmak daha büyük bir güç istiyor hareket etmekten. İşittiklerimi anlamıyorum bu ses düzenine alışkın değilim. Hepsini ancak bir kaç gün sonra duyabildim. İçimde dolaştırdığım sesin bir anlama dönüşmemesi için tüm önlemleri almışım. Elime bir sıcaklık akıyor trajedinin yer değişimine hazırlanıyorum. Bu kez birlikte karar verelim sizlerin tanıklığında olsun. İyiyim. Çünkü oldukça basit. Direncimi yıkacak siktiğimin eşyalarını görmezden gelebilirsem en az iki gün kazanırım. Güçlü iki gün. Ağlayana kadar gülen arkadaşlarıma bakıp sevimsiz bir "angst" gölgesiyle yabancılaşma yaşamadan kendi şakamın ardından ağlayana kadar güleceğim tertemiz iki gün. Onun aralıksız seviştiğini düşünmeden geçecek iki gün. Kendi ikilemim gerçekten sevdiğin birine böylesine haksızlık edebilir misin? Yani bence bacakları bir an bile kapanmıyorsa ona bir şekilde fahişe demek istiyorsam ve tüm bunlar o beni istemediği içinse sevgim onun sevgisiyle sınırlanmış olmuyor mu? Bir kaç dakikalık olgunluk bana yeter de artar. Gerisi umrumda değil. Anlamamaya ve iz sürmeye devam edeceğim. Acı beni değiştirecek, sikip atacak, küfür krizleri geçireceğim ve sokaklarda yürürken ya da işteyken (siktiğimin toplantılarında raporlar üzerinde rakamlar üzerinde, sınıflandırmalar üzerinde, davranış tipleri ve kalabalıklardan seçilmiş grupların ihtiyaçları üzerinde boktan fikirler üretirken) kendimi "Truman Burbank" gibi hissedeceğim. Bir bit yeniği arayacağım. Tanrı bana tapınmayın derse Tanrı bizi istemezse onu ikna etmeye mi çalışırdınız? Bunu bize söylese var olduğunu kanıtlamış olurdu ve ona tapınmaktan vazgeçemezdik çünkü tapınmak bağlılığınızdır sebebiniz her neyse sizi her ne çektiyse kendinizi onun varlığına bağlamışsınızdır. Hem sizinle konuşarak varlığını da kanıtladı! ama hoşunuza gitmeyecek bir şey söyledi sizi istemediğini. Bağlılıktan vazgeçmezsiniz ama ona başkaldırmayı göze alabilir misiniz? Madem Tanrı, herhangi birinden daha çok hakkı var sizi istememeye. Tapındığınız için bir hak mı iddia edeceksiniz? Hani koşulsuzdu bağlılığınız? Sizi çok iyi anlıyorum diyecek. "Belki bu konuşmayı uzun zaman önce yapmalıydık ama biliyorsunuz sizin zamanınızla benimki bir değil. Aslına bakarsanız sonsuz büyüklükte bir akıl için görmezden gelinebilecek kadar küçüksünüz. Her neyse uzatmayayım yaptıklarınızı ben istemedim. Aklımdan bile geçmezdi şu işe bakın neler hayal etmişsiniz. Tütsüler filan. Sürekli tekrarladığınız laflar... bakın birinden bir şey istiyorsanız durmadan başının etini yemenin onu sinirlendireceğini biliyorsunuzdur herhalde. Bütün bu kostümler vs. eğlendiniz mi bari? Gitmek zorundayım size bir şey vaad etmediğim gibi bir şey de istemiyorum bir bahçe düzenleyip size hizmet etmemi bekliyor olmalısınız ama böyle bir şey olmayacak. Lütfen biraz büyüyün ve başınızın çaresine bakın." İşte ancak o zaman amin diyebilirim.

15 Kasım 2009 Pazar

Bir kez asla yetmiyor. Hepsine uygulanabilir. Bir kez kazanmak, bir kez başarmak, bir kez terk edilmek, bir kez aptal yerine konmak, bir kez merhamet görmek, bir kez affedilmek, ölmek. Kendi dışlanmışlığımı ve derinleştikçe utanç verici belirtiler gösteren öfkemi görüyorum şimdi. Demek istiyorum ki kimse fark etmesin diye çabalarken bir yanımla herkesin bilmesini istiyorum. Demek istiyorum ki yaptıklarımın anlamsızlığını fark edip aydınlandığım anlar yalnızca bir kaç dakika sürüyor. İçimde sırayla kırılan kapsülleri görüyorum. Acı-Teskin-Uyanış-Öfke-Vakar-Siktir Et-Siktir Ol-Hassiktir-Şimdi Siki Tuttun-Şşştt-Tamam İyiyim-Bok İyiyim. Sırası değişiyor. Eğlenceli bir şeyler ararken görüyorum kendimi. Herkes biraz yakınıyor sonra zevklerine dalıyorlar. Uyumadan önce, uyuyakalmak için yalvarmadan önce bugün ne kadar zevk aldıklarını tartıyorlar. Yaşadıklarını biliyorum sandığım kadar iyi olmadıklarını da sandıkları kadar mutlu olmaya yaklaşamadıklarını da. "Hassiktir" kapsülü kırılana kadar biliyorum. Kırılınca bilmiyorum. Sanırım herkes... Sanırım O yeterince hatta sandığımdan da mutlu. Bir kenara kıvrılıp ağladığını hayal ediyorum. Buna üzülmem gerekmez mi? Sandığımdan daha sert. Öpüşme ve kucaklaşmalar görüyorum. Demek istiyorum ki büyük bir hızla parçalanıyor. Her gün iyi olacağıma inandığımı görüyorum. Her gün aslında beklediğimi anlıyorum. Çamaşır deterjanının kokusu dengemi bozuyor. Bundan neden utandığımı bilemiyorum bana neden kendimi değersiz hissettirmek zorunda olduğunu da. Şimdi sıkı tutun işte. Geciktirici püskürtülmüş beynimle daha geç idrak edip daha az bilip acının bilincine daha az varmak istiyorum. Acının hafızası olmasın bir kenarda hayvan gibi inleyeyim. İnilti bana iyi hissettirsin. Az göt değilim. Bunu görüyorum. Kendimi iyi saklıyorum en çok ben konuşuyorum en çok ben eğleniyorum kendimi işime veriyorum. Mutlu bir yavşak görüyorlar. Onları güldüren akıllarına olmadık fikirler sokan birini görüyorlar. "Hassiktir" ikinci kez kırılıyor. Ben mutsuz ve içine kapanık görünüyorum. Lafımı yarıda kesiyor götler. Öyle değersiz söylediklerim. Burada daha fazla kalırsam kendimi alçaltacağımı iyice rezil edeceğimi söylüyorlar. Bu olamaz diye diretiyorum çünkü biz aşıktık küçülme utanma gibi şeylerin aramızda lafı bile edilemez. Bunu anlıyor musunuz? "şimdi siki tuttun" kırılır kırılmaz bir taraflarımda bir göze daha sahip oluyorum. Tam bir gerizekalıyım. Sandığımdan evvel bir kez daha onları ziyarete gelmeliymişim. Beni tutan ne varmış ki? Nasıl da mantıklı konuşuyor ibneler.

13 Kasım 2009 Cuma

Aslında bilmek istemiyorum. Yine de gitmeden önce bağırdım bana gerçeği söyle diye. Yazma saçmalığı başlamamıştı bile. Benim yaptığımı yapanlar yaptıklarıyla nereye varmaya çalışıyorlar bilemiyorum ama her çaba boşa gidiyor. Herkesin berbat bir hikayesi var ve berbat anlatıp evrenin unutulmuş çocuklarıyız vs. diyorlar. Ben öyle yapmayacağım ama ne yaparsam yapayım onlardan beter olacağım. Çünkü kendimi siktir edemiyorum ve gizli gizli önemsiyorum. Kaçıp New York'a gittim. Bu onu etkileyecek miydi? Ne ummuştum? Dönüşte bana koşacaktı galiba. Her ayrılık hikayesinde boktan öfkemizle sanat eseri yaratmaya çalışıyoruz. Ne olacak? Henüz yeni sevişmiş ve tabii ki hayalinize göre pek de tatmin olmamış. Az bağırmış. Boşalmamış. Size söylediklerini söylememiş. Büyük mutluluk. Üstünde havlusuyla. Henüz her tarafı sızlarken. Eserinizle -artık kitap mıdır şarkı mıdır- karşılaşıp gizli gözyaşları dökerek kaybettiklerine ağlayacak. Size acıklı hikayeniz insanların başını döndürür gibi geliyor ama öyle bir şey yok. Anlatırken. Beni direk dansına götürdü inanabiliyor musunuz? Bana neler neler içirdi. Gerçek bir dost. Beni aşağılayıp durdu. Ground Zero'da ne arıyorsam onun artık orada olmadığını söyledi. Ben ne yaptım? Nasıl bir hayal kurdum kim bilir? Zorladım ve kendi içimde böyle bir nokta olduğuyla ilgili konuşup durdum. Çoktan ölmüş olan annemi ve babamı hatırlayıp hüzünlendim ama hemen sonra gülme krizi başladı. Karıştırdığınız bitkiye dikkat edin demeliydiler. Meyvelerle beslendim gizlice dilimle takip ettim. Türkçe küfürleri çok sevdiler. Ç'ler K'ler P'ler. Öfkemi taşıyabilen harflere bayılıyorum ben. Bilemedim Allahım eğleniyor muyum? Yasta mıyım? Suç mu işliyorum? Günah hakkında biraz bilgi versen bana. Ama yazdığın kitapların dilini sevmiyorum. "Şüphesiz ki biz günah hakkında..." diye başlar sonra soğurum senden iyice. Çok acı var ve insanlar kapında kuyruk olmuşlar. Benimki bir boka yaramaz biliyorum. O olmadan ikimizin de çok iyi bildiği gibi yaşayabiliyorum. Şimdi de hiç yapmamam gereken bir şeye başladım. Sanki mesele ben değilmişim gibi yapıyorum. Mesele benim az ya da çok. Günden güne eriyerek yok olan anneminki kadar değil belki. Bir keseye işemek zorunda kalan ve kıçına sokup durdukları hortumlar yüzünden benimle göz göze gelmek istemeyen babamınkiyle de yarışamaz belki. Ama koşup bağırmak ve lanet okumak istiyorum. Hiç getirmeyeceğin belaları. Bana dokunup iyi edebilirdin. Aklından geçirsen tüm hücreleri yenilenirdi annemin. Hep daha büyük bir planın var. Ve seni temsil eden senin adına konuşan insanların her biri ancak senin yokluğunun kanıtı olabilirler. Fakat sana saygı duyuyorum başımdan savmıyorum. Konuşuyorum ve sen hep cevap vermek yerine işi zorlaştırıyorsun. İyi bir nedenin olmalı ve eğer açıklayacak vaktin olursa- o kadar zamanı neye harcıyorsun hiçbir şey yapmadığın düşünülürse. Yoksa tüm yörüngeler kontrolden çıkıp başına bela mı oldular? Kendini de kapsayan bir olasılığın içine mi düştün? Haşa diyelim de öyle olsun.

İşte o bitkiyi tüttürünce Tanrıya ulaşıyorsunuz.İnanmadığınız ne varsa inanıyorsunuz. İnsanlar büyüdü, ben küçüldüm. Dev bir kalçayı izledim. Beni önce yutacak sonra sıçacak. Her şey olabilir gibi görünüyor bir kalkabilirsem. Kurumuş ağzıma biraz sıvı... Viski değil. Beni yeniden isteyecek olsa tüm bu düşünce girişimi sona erecek. Bu da sadece bana değil dev direk dansçısını izleyip sürekli beni dürten arkadaşıma da komik geliyor. Geçici düşünürmüşüm. Havada tırnak işareti içine alarak söylüyor. Bana bak onun yani şimdi beni istemeyen ama daha önce istemiş olan kızın kasıklarını ve özledim ve şimdi seninle konuşurken onu öptüğüm, ağzıma aldığım anları düşünüyorum. Zevkle yalvarıyor insanlar birbirlerine. Bilmediklerini öğreniyorlar. İkimizin arasındaydı. Yaratıp başıboş bırakmamıştık. Geliştiriyorduk bu öldürücü bir hırstı öldürücü bir zevkti. Onun için kolay olmamış olmasını istiyorum. Sahneden yüzüme yutucu kıç yaklaşıyor. Hatırlaya hatırlaya bozmadan önce yeni hatıralar edinmek istiyorum. Kibarlığı bırakıp söylemek gerekirse yarrağı yedim. Bayağıca. Enlemesine, iki porsiyon. Özür dilerim. Ayıp ediyorum. Sikmişim alayını. Biraz rahatlamaya ihtiyacım var. Göm şu kadına. Arka arkaya. Kendimi korumalıyım. Yerimden kalkabilseydim içimde biriken nefretle, gerilimle, acıyla kendimi utanç veren durumlara düşürebilirdim. Sikini kaldırabilsen adam olurdun. Biraz erektus ol. Allahtan bunları söylemiyor bana en iyi dostum. Beni çağırdı bana katlandı gezdirdi bana önce bir otel gösterdi sonra bir oda ayarladı. Bana yazmayı dene bir kaç arkadaşınla yazdıklarınızı paylaşın birbirinize görevler verin dedi. 2010 Nisanda Portland'a arabalara doluşup, B&H'ten sipariş ettiğimiz oyuncaklarla maceraya mutlaka geleceksin dedi.

12 Kasım 2009 Perşembe

Ground Zero

Ground Zero'yu mutlaka görün. İnşaat bitmeden. Manhattan'a giderseniz o karadeliğe bir bakın. Beni arkadaşım çağırdı ve "ground zero"ya bakan bir otele yerleştirdi. Aklımdaki tek şey hediyelerdi. Beni kuyruklara soktu bana para harcattı. Beni yaşadığı adamla tanıştırdı yaşadığı adam benimle uzun uzun konuştu. Beni bloglara özendirdi. Bir yerden başlayınca hiçç düşünmediğiniz bir noktaya varıyormuşsunuz. Bana 9/11'i anlat dedim. Gazeteci turist tavrımdan pek hoşlanmadı yine de anlattı. Ölen arkadaşlarını, canlı yayındaki çöküşü, uzun süre havada kalan toz bulutunu, kokuyu anlattı. İlk kez gittiğim ama yeniden davet edildiğim bu yer bana çok tanıdık geldi. Onların travmalarını çocukça bulduğumu fark ettim. Onların acılarını küçümsüyordum. Ne de olsa bunlar ötekiler için gündelik yaşamdı. Canlı bombalar, patlayıcı yüklü araçlar, bir kentin üstüne yağan bombalar, kendi ülkenizdeki esaret. Onların suçu yoktu. Onlar aynı nedenlerle acı çekiyorlardı ve kalbimi katılaştırmam haksızlık olurdu. "Siz şımarık amerikan vatandaşları! kurgu masasında kazandığınız zaferlerle sizin gerçeğiniz inşa ediliyor. Herkes kendi gerçeği için uyanıyor. Herkes kendi yorumunu baskıya gönderiyor." Küçük notlar alıp saygısızca alışverişe devam ettim. Mutlaka alışveriş yapmalı. Annem ve babam öldü. Ben hep beni yapabilecek kadar hiç yakın oldular mı diye düşündüm. Onlar için hediye alıyorum bu onlar için ayrılan köşeye. Balkonda oturup resimlere bakarken asıl anlatmak istediğim şeyi düşünüyorum. Bir yazar olmak istemiyorum. Hiçbir yazar benim için özel olmadı. Buna rağmen anlatabilirim ve belki de benden duymak bir başkası için önemli olabilir. Hiçbir vaadim yok. "Ground zero" ile açılacak.