24 Kasım 2009 Salı

You shut your mouth





Dişlerimi fırçalıyorum. Tükürüyorum. Fırçalıyorum. Tükürüyorum. Varolduğuma inanamıyor. Büyük kapanışımız herkesten uzaklaşıp. Telefonları kapatıp. Arkadaşları atlatıp. İşleri erteleyip. Ölüp ışığa doğru ilerlemek. Size eşlik edeceğim ayaklarımdaki kanatlarla. Bir anıyı bulunduğu yerde uyandıralım. Biraz koku yeterli olur. Hayır benim için her şeyi yapmaya hazırdın! Seninle kalmam için bana sarıldın. Beni öpüp durmadan fısıldadın beni çağırdın. Bunu birlikte yaptık. Bazı şeyleri asla görmemek gerekir. Allahın belası resimlere bakmamak gerekir. İz sürmemek gerekir. Bulduklarım ağzıma sıçar. Sessizce beklerken görüyorum kendimi. Önce koltuğa sonra sandalyeye yürüyorum. Şarkıya eşlik ediyorum. Sesim titriyor. Dönecek birazdan. Benimle konuşacak. Sonu hissedince eşyalar gözüme başka görünüyor. Artık mucize değilim ben. Değiştirdiğim bir şey yok. İyi yapabildiğim bir şey yok. Ayrılık sonrası stres. Terkedilme sonrası travma. Tarihin güzelliği gözlerimi kamaştırıyor. Elbisenin ışıltısı. Benim için bunu yine giy. Elimi al, götür. Bana üzerinde olduğum topraklarda haklarımı hatırlat. Unutamayacağım şeyler ver... Central Parktaki boktan sokak şairi midemi bulandırıyor. Onun arzuhalci masası, onun daktilosu, berbat hayalgücü. "yazın yerini alıyor matem dansı/kimse şehrin örtüsünü istemiyor/kışın yerini alıyor çılgınlığın dansı/kimse kendinden geçen keçiyi önemsemiyor" belki biraz daha erotik seversiniz diyor embesil. Güvercinler burada daha farklı. Hassiktir! Şairden etkileniyorum. Biraz daha kafamı karıştırın dostlarım. Beni biraz daha kaybedin. Çünkü ağlamak istemiyorum. Bir arkadaşınız sevgilisinden ayrıldığında ondan uzak durmalısınız. Buna inanırım ben. Çünkü ağzınıza sıçar. Sizi mahveder. Sizi hastanelik eder. Tam olarak yapmak istediğim bu. Tüm dünyayı huzurlu pompasına ara vermeye zorlamak. Benden kaçırdıkları telefonu elime alıp tuşlara basmak. Bana bak yalancı ucube hemen beni sevmeye devam etmek zorundasın. Senden nefret ediyorum ama bununla baş edemiyorum. Bunu atlatamıyorum. Beni inandırdığın için. Beni soğuk sesinle karşıla. Beni bunlar olmamış gibi yanıtla. Sok ve döndür. Burada olmak istemiyorum evimize gitmek istiyorum. Parti sonrası sendromu. New Yorklular'ın falafel sevdası kadar gerçek. Sandalyeyle koltuk arasında beklemek istiyorum. Yeniden olamayacağım kişi olmak. Kader sadece buralarda karşımıza çıkar. Bir başkası tarafından yazılmış ve başınıza geliyor. Yoğunlaşıp, derinliklerinize dalıp tersine çeviremezsiniz. Bana söylenenlerin daha azı ile vaad edilenin uzağında yaşamalıyım. Etrafında dolaşıp asla giremeyeceğiniz cennet. Kapıda ismimin olmadığını biliyorum. İlk sürpriz hoş karşılanır bazen. Davet edilmeseniz bile kabul edilirsiniz. Daha önce nerdeydim ki? Tanrım hayatım boyunca seni özlemişim demek ki! Ah Tanrım!
Bana imkansız yoktur desinler.
Bana kadercilik sana yakışmıyor desinler.
Herkes kendi şansını yaratır desinler.
Ben de onlara siktirin gidin diyeyim.
Onlara boş içki şişesi fırlatayım.
İki ısırık alınmış sosisli fırlatayım.
Bana bu aralar çok hassas desinler.
Ben de onların hassas yerlerine sokacağımı ilan edeyim.
Bir hırsla sildiğim telefon numarasını tuşlamaya başlarım.
Heyecandan yanlış tuşlara basarım ve bağırarak küfür ederim kendime. İki elinle bir siki doğrult artık derim. Saat farkını hesaplamam. İşiteceklerimi de hesaplamam. Adım ekranında belirince neler hissedeceğini düşünmem. Ne yapardı? Off bu ne şimdi? Yanındaki götten izin istiyor. Pardon hayatım. Ses tellerini düzenliyor en acımasız sürtük sesine geçiyor. Ölçülü bir yakınlıkla açıyor yani. Yatakta onu bekleyen göt tam bu anda onun uzaklaşan kıçına bakar. Planım onu ne kadar özlediğimi söylemek. Beklentim de gözyaşlarıyla onun da karşılık vermesi.
Ah sevgilim ben de.
İyi ki aradın seni düşünüyordum.
Burada her şey seninle ilgili.
Çok özledim hem de çok.
Bunları duymayacağımı anladığım için, bunları duymazsam duyacaklarıma dayanamayacağımı anladığım için telefon çalmadan önce kendime engel olurum. Yine de en azından bir kez çalmış olsa keşke derim. Kader burada belirse derim.
Çünkü her ilişkinin en az bir kez başına gelir. (eğer çılgınca aşıksanız bu sürekli olur) Onu sebebi belirsiz bir acıyla düşünürken, henüz birbirimize iyi uykular demişken, telefondan zor ayrılmışken, ertesi gece birlikte olmanın heyecanı bizi sarmışken, sessizleşip elimdeki telefona boş boş bakarken, telefonun neredeyse panikle çaldığını görürüm. Ses bana birden çok kötü olduğunu bensiz yaşayamayacağını, böyle bir sevgiyi daha önce hissetmediğini fısıldar.
Eğer kendime hakim olmasaydım duyacaklarım şuna benzerdi.
'Canım biraz sakinleş olur mu? Ne söylediğini bilmiyorsun kapatmak istemiyorum seni kırmak istemiyorum ama beni zorluyorsun. Ayrıldık, istemediğimi söyledim. Sen de kabul ettin şimdi saygı duy lütfen.'
Bana asla ayrılmayacağımızı da sen söylemiştin soğukkanlı sürtük.
Sanırım ona yanında biri mi var diye sorardım.
'Ama bu iyice sınırı aştı. Bana bunu nasıl sorabiliyorsun?'
Bana söylediklerinin yanında bu ne ki?
Şimdi herkes bana şöyle desin: Madem bu kadar öfkelisin neden siktir etmiyorsun?
Madem başkasının altına yatabilmek için senden kurtulduğuna inanıyorsun onu neden geri istiyorsun?
Böylece ben kendi tarafımda tek başıma kalıyorum. Hiçbir boktan çaktığınız yok.
Doğru zamanda belirir şarkı ve ben dünyanın beni umursadığı hissine kapılırım.
"You shut your mouth
How can you say
I go about things the wrong way"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder